(Önemli Kelimeler: Osmanlı İmparatorluğu, Rusya, İngiltere, Almanya, Avusturya-Macaristan, Ermenistan, Gürcistan, Azerbaycan, Enver Paşa, Mustafa Kemal Paşa, Cemal Paşa, Fevzi Paşa.)
I. Dünya Savaşı’nda Doğu Cephesi Muharebeleri
1.
Dünya Savaşı ile ilgili Osmanlı Genelkurmayının ilk stratejik planı 7 Haziran
1914 tarihinde Bronzart Paşa tarafından hazırlanmış ve Enver Paşa tarafından
onaylanmıştır. Yunanistan, Bulgaristan ve Rusya göz önüne alınarak yapılan bu
plana göre muhtemel bir savaşta Rusların deniz kuvvetlerini kullanarak kısa
sürede İstanbul’a el atma ihtimali en büyük tehlike olarak görülüyordu. Bu
planda, Rusların Anadolu’yu boydan boya geçmek yerine İstanbul’u bir ayda ele
geçirecek şekilde plan yapacağı değerlendirildiğinden Karadeniz’de Rus
donanmasını bunaltacak ve serbest hareket etmesini önleyecek şekilde tedbirler
geliştirilmesi düşünülmüştü. Bu sebeple mevcut 13 kolordunun İstanbul civarında
toplanması, hudutlardan itibaren diğer bölgelerin ise küçük birliklerle
tutulması öngörülüyordu. Bu plana etki eden en önemli husus Rusya’nın
Karadeniz’de Osmanlı donanmasına göre oldukça güçlü olmasıydı. Bunu dengelemek
için İngiltere’ye Reşadiye ve Fatih zırhlıları ısmarlanmış fakat aynı sırada Ruslar
da İmparatoriçe Maria, Katerina ve 8. Aleksander gemilerini inşa etmeye
başlamışlardı.
Harbin
patlak vermesinin ardından 2 Ağustos 1914’te Almanlarla bir ittifak anlaşması yapıldı.
Bu anlaşma ile birlikte Osmanlı Devleti tarafsızlığını ilan etti ve seferberlik
ilan etti. Rus ve Balkan devletleri bundan endişe duyunca Enver Paşa tarafından
bunun savunma amaçlı olduğu kendilerine bildirildi. Ruslar buna inanmış
olmalılar ki Kafkasya’da sadece bir kolordu bırakarak kalan tüm birliklerini
Batı Cephesi’ne kaydırdılar.
İttifak
anlaşmasının ardından yeni bir harp planı yapıldı. Bu plan, Balkanlar ve Mısır
yönünde yapılması planlanan harekâtların yanında Rusların Kafkasya’da
durdurulacağını, Karadeniz’de baskın tarzında Rus Donanmasının imha
edileceğini, deniz hâkimiyeti elde edilirse Odesa’ya çıkarma yapılacağını ve
padişahın kutsal cihat ilan edeceğini öngörüyordu. Bu planda daha önceki plana
göre bazı önemli değişikliklere gidilmişti. Buna göre İstanbul ve boğazlar
bölgesinde 13 kolordu yerine 1 ve 2. Orduların kuruluşundaki 10 kolordu konuşlandırılıyor,
3. Ordu ise bünyesindeki iki kolordu, süvari tümenleri ve Erzurum Kale Komutanlığı
ile Rusları durdurmak maksadıyla doğuda bırakılıyordu.
Plana
göre yapılması öngörülen Odesa çıkarmasının şüpheli bulunması, Sırpların
yenilememesi ve Bulgarların tarafsız kalması üzerine 24 Ağustos 1914’te bu
planda değişikliğe gidildi. Bu değişikliğe göre doğuya 3 kolordu tahsis
ediliyor, bir kolordu ise Karadeniz kıyılarına yerleştirilerek bu kolordu genel
karargâhın emrinde tutuluyordu. Bu değişikliklere göre 3. Ordu emrine verilen
üç kolordunun 8 piyade tümeni bulunuyordu. Bu kuvvetlere ilave olarak verilen
jandarma ve sınır birlikleri, 1 nizamiye, 4 aşiret süvari tümeni ve 1 aşiret
süvari tugayı ile birlikte 3. Ordu; 3 piyade ve 1 süvari kolordusu gücünde
oluyordu.
Bu ordunun vazifesi; muhtemel Rus
taarruzu halinde Rus birliklerine ayrı ayrı taarruzlarla karşılık vermek olarak
belirlenmişti. 93 Harbi’nde Gazi Ahmet Muhtar Paşa’nın Zivin ve Haylaz’da
yaptığı gibi Rus birlikleri teker teker imha edilecekti. Bunun için 3. Ordu
Erzurum bölgesinde toplanarak savunma yapacak, eğer Ruslar taarruz etmezlerse,
Ardahan-Batum istikametinde taarruz edecekti. Kars kalesinde 300 top
bulunduğundan burası tecrit ve tespit edilecek ancak kaleye taarruz
edilmeyecekti. Fakat 3. Ordu Komutanı Hasan İzzet Paşa, Sarıkamış bölgesindeki
Rus birlikleri etkisiz hale getirilmeden böyle bir taarruz yapılmasına karşı
çıktı. Gerçekten de bu sırada Ruslar iki kolordu ile Sarıkamış’ta toplanıyorlardı.
Genel Karargâh ta bu itirazı uygun gördü.
Hasan
İzzet Paşa, 8 Eylül 1914’te başkomutanlığa çektiği bir telgrafla; 9. Kolordu ve
2. Nizamiye Süvari Tümeniyle Gürcü Boğazı-İspir istikametinden Oltu’ya, 11.
Kolordunun 2 tümeni ve iki süvari tümeniyle cepheden Hasankale-Sarıkamış
istikametine, 33. Tümen ve bir ihtiyat tümeniyle de Tutak-Toprakkale
istikametinden Kağızman’a doğru ilerlemek istediğini bildirdi. Ayrıca bu
teklife göre 13. Kolordu Bitlis’e yürüyor, 4 ihtiyat süvari tümeni ise
Köprüköy, Ağrı, Diyadin ve Velibaba’da bulunuyordu. Böylece Sarıkamış sol
kanattan yapılacak bir manevra ile kuşatılacaktı.
28
Ağustos itibarıyla 3. Ordu; 161.762 er, 168 top, 92.094 muharip, 19.257
süvariden oluşuyordu. Fakat hudut birlikleri, depo birlikleri, ihtiyat
birlikleri ve destek birlikleri gibi unsurlar çıkarıldığında ordunun muharip
mevcudu 66.000 kişiden ibaretti. Rusların ise Tiflis’te bulunan 1. ve 2.
Kolorduları ile Viladikafkas’ta bulunan 3. Kolordusunun toplam mevcudu 120.000
piyade, 12.000 süvariden oluşuyordu. Fakat Ruslar 2. ve 3. Kolordularını
bölgeden çekerek Batı Cephesi’ne gönderdiklerinden bölgede 1. Kolordu ile bazı
tümenler ve yeni toplanmakta olan 2. Türkistan Kolordusu kalmıştı.
Bu
sırada Avrupa’da Almanlar Tanenberg Meydan Muharebesi’ni kazanarak Rusları
büyük bir mağlubiyete uğratmış, Avusturyalılar ilk taarruzlarında başarısız
olsalar da Sırbistan’ı işgale hazırlanıyorlardı. Batı Cephesi’nde de
Fransızların sınırdaki savunması çökmüş ve Marne’e doğru çekiliyorlardı. Genel
duruma bakılınca savaş, yakında sona erecek gibi görünüyordu. Osmanlı Genelkurmayı
bu son fırsattan yararlanarak doğuya doğru genişlemek için Kafkasya, İran,
Irak, Afganistan ve hatta Hindistan’a kadar uzanacak savaş planları hazırlamaya
başladı. Ancak Karadeniz’de deniz hâkimiyetinin sağlanamamış olması bu planları
zora sokuyordu. Kafkasya’ya yapılacak her harekât Karadeniz yolu ile ikmal ve
takviyeye ihtiyaç duyduğundan Karadeniz’de hâkimiyet kuramayan Osmanlı
Ordusu’nun bu harekâtı Batum ve Trabzon üzerinden desteklenmesi mümkün değildi.
Dolayısıyla 3. Ordu komutanınınki de dâhil doğuya yönelik planların
gerçekleştirilmesi çok mümkün görünmüyordu.
Bu
arada Almanlar Marne’da, Avusturyalılar Galiçya ve Sırbistan’da başarısız
oldular ve Fransa Cephesi’nde kanlı siper muharebeleri başladı. Yeni gelişmelere
bakıldığında artık savaşın uzun süreceği anlaşılıyordu. Bu sebeple Almanlar, Batı
Cephesi’ne yeni birlikler göndermemeleri için İngilizleri Süveyş Kanalı’nda,
Rusları da Kafkasya’da meşgul etmek maksadıyla bu cephelerde Osmanlı
ordularının taarruz etmelerini istiyordu. 3. Ordu Komutanı ise buna karşı
çıkıyor ve kışın taarruz edilmeyerek savunmada kalınmasını, böylece Rus
kuvvetlerinin cephede tutulacağını, kışın alınacak bir mağlubiyetin Kafkasya’da
Ruslara karşı genel bir mağlubiyete sebep olacağını ve Rusların burada boş
kalan kuvvetlerini Batı Cephesi’ne göndereceğini iddia ediyordu. Ayrıca henüz
muharebeye girilmediğinden Almanlar savaşı kaybederse yenilgiye ortak
olunmayacaktı.
Bu
durumu açıklamak için Hafız Hakkı Paşa ve Bronzart Paşa Berlin’e gittiler ancak
bu sırada Amiral Souchon 29 Ekim 1914’te Sivastopol ve Odesa’ya baskın tarzında
taarruz edince Osmanlı Devleti savaşa fiilen katılmak zorunda kaldı. Rusların
doğu sınırına tecavüze başlamaları üzerine Karadeniz kıyılarında konuşlu 10.
Kolordu da 3. Ordu emrine verildi. Ancak Almanların deniz taşıma araçlarının
gelmemesi ve Rus Donanması tehlikesi yüzünden denizyolu ile taşınamayan kolordu
birlikleri Trabzon’a karadan yürüyerek gönderildiklerinden Doğu Cephesi’ndeki ilk
muharebelere yetişemedi. Ayrıca yapılması planlanan Sarıkamış Harekâtı’nın
gecikmesine ve böylece harekâtın ağır kış koşullarında icra edilmesine sebep
oldu.
5
Kasım’da Rusların taarruzları ile harp fiilen başlamış olsa da Osmanlı Devleti
ancak 11 Kasım 1914’te resmen harp ilan etti. Savaş başladığında Kafkasya’da
Rus orduları üç kolordu halinde konuşlanmıştı. 2 kolordu Tiflis’te 1 kolordu da
Viladivostok’taydı. Kafkas Ordusu başkomutanı Vorozorf Darkof Tiflis’te
bulunuyordu. Vorozorf’un 3 yardımcısı vardı. Bunlardan biri mülki işlere, ikincisi
olan Mişlayevski askeri işlere ve üçüncüsü olan Yudenich kurmay başkanlığına
bakıyordu.
Ruslar
Anadolu’da istila hareketine hazırlanmamışlardı. Bu yüzden ellerinde yeterli
harita bile yoktu. Zaten 2. ve 3. Kolordularını da Batı Cephesi’ne göndermişler,
bölgede 1. Kolordu ile 2. Kolordu’nun Kazak Süvari Tümeni’ni bırakmışlardı.
Ayrıca; Güney Azerbaycan’da bir Kazak Süvari Tümeni ile 1 avcı tugayı
bulunuyordu. Daha sonra Güney Kafkasya’da bir tümen ve iki tugay daha kurdular.
Bu birliklerinden 1. Kolordu’nun, 20. ve 39. Piyade Tümeni ile 1. Kazak Süvari
tümeni Sarıkamış Grubunu oluşturuyordu. 20. Tümen’in bir tugayı Oltu’da konuşluydu.
2. Plaston Tugayı ile 19. Türkistan Alayı Batum’a görevlendirildi. Erivan’da
kurulan 66. Tümen’in bir alayı Kars’ta, bir alayı da Batum’da konuşlandırıldı.
66. Tümenin büyük kısmı ile 2. Kazak Süvari Tümeni ve 2. Plaston Tugayı Iğdır
bölgesinde, 1. Plaston Tugayı da Kağızman’da toplandı. Iğdır bölgesinde 1-2
tane de Ermeni taburu vardı. Bunlar daha çok casusluk ve keşif faaliyetlerinde
kullanılıyordu. 2. Türkistan Kolordusu da Tiflis’e nakledildi. Ayrıca İran’daki
Ermenileri silahlandırarak gerilla güçleri oluşturuyorlar, Osmanlı
topraklarında da gizli Ermeni teşkilatları kuruyorlardı.
Osmanlı
Ordusu hududu altı bölgeye ayırarak bu bölgelere hudut birlikleri ve süvari
birlikleri yerleştirmişti. Bunlardan; Beyazıt, Ağrı ve Köprüköy bölgesinde 3
tabur ve 1 süvari alayı, Kaleboğazı’nda 2 tabur ve 1 süvari bölüğü, Çoruh
bölgesinde üç tabur, Deniz bölgesinde 1 tabur ve Trabzon Jandarması
bulunuyordu.
Ordu; 9. Kolordu (27 tabur),
11. Kolordu (27 tabur), 13. Kolordu’nun 37. Tümeni (6 tabur), 2. Nizamiye
Süvari Tümeni, dört ihtiyat süvari tümeni ve diğer birliklerden oluşuyordu.
Toplam birlik sayısı; 113 piyade taburu, 162 süvari bölüğü ve 7 nizamiye süvari
alayından oluşuyordu. Rusların kurdurduğu Ermeni çetelerine karşılık olarak ta;
Erzurum kuzeyinde Bahattin Şakir (daha sonra Yakup Cemil) ve Hopa civarında Ali
Rıza’ya bağlı gerilla kuvvetleri vardı.
Ruslar Osmanlı Ordusu’nun
muhtemel taarruzlarını örtmek için birliklerini Karadeniz’den Tebriz’e kadar
(Batum-Oltu-Sarıkamış-Kağızman-Iğdır-Hoy-Tebriz hattında) 600 kilometrelik bir
alana dağıtmışlardı. Bu kuvvetlerinin
üçte ikisi ile Erzurum cephesindeki 50 kilometrelik bir hattı tutmuş kalan üçte
birlik kuvvetlerini ise 550 kilometrelik bir alana dağıtmışlardı. Enver
Paşa’nın verdiği talimat; geniş bir cepheye dağılmış Rus kuvvetlerini ani bir
taarruzla parça parça yenmekti. Bu taarruz için en uygun hedef ise Sarıkamış’ta
toplanan Rus grubuydu.
29 Ekim 1914’te yapılan
Karadeniz baskınının ardından Ruslar 1 Kasım günü ordularına taarruz emri
verdiler. Bunun üzerine Kafkasya’daki Rus Ordusu muhtelif istikametlerden
taarruza geçti. 5 Kasım günü başlayan bu taarruzlar; Oltu grubu ile İd yönünde,
Sarıkamış Grubu ile bir kolla Karaurgan’dan Kötek’e, bir kolla Mecingert’ten
Horasan’a ve üçüncü bir kolla Aras Kilisesi’nden Velibaba’ya doğru,
Kağızman’daki birlikleri ile Ağrı yönünde Ahtalar Geçidi’ne, Erivan
bölgesindeki birlikleri ile de Iğdır-Diyadin-Ağrı yönünde Çengelgedik’ten
Beyazıt istikametine yönlendirilmişti. 1,2,3 ve 4 Kasım günlerinde cereyan eden
muharebeler sonucunda; 9. Kolordu iki tümeniyle Erzurum’un, bir tümeniyle
İspir’in güneyinde, 11. Kolordu iki tümeniyle Erzurum’un doğusunda Höyükler
bölgesinde tertiplendi. Tutak’ta bulunan 33. Tümen de Erzurum’a doğru yürüyüşe
başladı. Ayrıca; Van’daki Jandarma Tümeni’nin Tutak’a yürümesi, İspir’deki 17.
Tümenin güneye yanaşması ve Eleşkirt bölgesindeki süvari tümeninin de
Velibaba’ya yanaşması emredildi.
Bu sırada İngilizler, 1 Kasım 1914 günü Akabe’ye saldırmışlardı. Böylece
çatışmalar Sina Cephesi’nde de başlamış oldu. İngilizlerin asıl hedefi
Filistin, Suriye ve Arap Yarımadasını ele geçirmekti. Bu yüzden İngilizlerin
yayılmasına fırsat vermeden durdurulması gerekiyordu. Ayrıca; Süveyş Kanalı ele
geçirilirse İngilizlerin Hindistan’dan Avrupa cephesine kuvvet göndermesinin
engelleneceği düşünülüyordu. Mısır İngilizlerin Osmanlı topraklarına yapacağı
muhtemel bir harekât için en uygun üs bölgesi olduğundan da çok önemliydi. Bu
sebeple kanal harekâtının yapılmasına karar verildi. Bu görev 4. Ordu
Komutanlığı’na atanan Bahriye Nazırı Cemal Bey’e verildi.
İngilizler 6 Kasım’da Şattülarap’ın
batısında bulunan Fav Kasabası’na çıkarma yapınca Sina-Filistin-Suriye
Cephesi’nin ardından Irak Cephesi de açılmış oldu. İngilizler bu cephede;
Abadan petrollerini korumak, kuzeye doğru ilerleyerek Musul-Kerkük bölgesine
kadar yayılan alandaki petrol bölgelerini ele geçirmek ve Ruslarla temas
sağlayarak Türk Ordusu’nun İran üzerinden Hindistan’ı tehdit etme girişimlerini
önlemek istiyordu. Basra’yı ele geçiren İngilizler bu cephede durdurmak için
Kurmay Yarbay Süleyman Askeri Bey görevlendirildi.
Doğu Cephesi’ndeki Rus
taarruzlarının zayıflığı Enver Paşa’nın dikkatini çekti. Bunun sebebinin
araştırılması sonucunda, bu bölgeden iki kolordunun Polonya’ya gittiği ve 2. Türkistan
Kolordusu’nun da zayıf olduğu ortaya çıktı. Bunun üzerine Enver Paşa, ilerleyen
Rus kuvvetlerinin karşı taarruzlarla ezilmesi talimatını verdi. Bu emir üzerine
6 Kasım günü birlikler ileri yanaştırıldı ve 7 Kasım günü taarruza başlandı.
Ruslar da taarruz ettikleri için birlikler arasında tesadüf muharebeleri oldu. İki
tarafın da fazla bir kazanç elde edemediği Köprüköy bölgesinde yoğunlaşan ve 13
Kasım tarihine kadar 6 gün süren bu çarpışmalara Köprüköy Muharebesi denilmektedir. Bu muharebenin ardından 14-18
Kasım 1914 tarihleri arasında 3. Ordu’nun 9. ve 11 Kolorduları tarafından
Köprüköy-Azap hattının güney ve kuzeyinden taarruz edildi. Azap Muharebesi denilen bu çarpışmalardan sonra Ruslar başarısızlığa
uğratılsa da bu durumdan yararlanılamadı ve birlikler Aras Nehri’nin batısına
çekildi. Bu muharebeler esnasında Ruslar Karadeniz’deki gemileri ile Trabzon’u bombardımana
tuttular.
Bu harekât sırasında kıyı
kesimindeki birlikler sınırı geçerek Artvin, Ardanuç ve Borçka’yı ele
geçirdiler. Fakat güneydeki harekât durduğundan bu bölgede de daha ileriye
gidilemedi. 19 Kasım 1914’te Rusların Tutak bölgesinden Bitlis-Muş
istikametinde başlattıkları taarruz sonucunda başlayan ve 23 Kasıma kadar süren
Tutak Muharebesi’nde de durumda çok
fazla bir değişiklik olmadı.
Ruslar 29 ve 30 Kasım
günleri; Şemdinli, Başkale ve Van
istikametinde üç koldan taarruz ettiler fakat bu taarruzlar da durduruldu.
Karadeniz kıyılarında konuşlu 10. Kolordu, 3. Ordu Emrine verildi fakat 8 Kasım
tarihinde Karadeniz’de Ruslar tarafından bazı deniz nakliye araçları
batırıldığından kolordu birlikleri karadan yürütüldü ve bu muharebelere
yetişemedi.
Bu sırada Genel Karargâh’ta,
23-30 Ağustos 1914 tarihlerinde yapılan ve Almanların Rusları ezici bir
yenilgiye uğrattığı Tanenberg Meydan Muharebesi başarılı taarruz için temel bir
model olarak kabul ediliyordu. Rusların, Avrupa’da kötü durumda olduklarından
Kafkasya’ya takviye birlik gönderemeyecekleri değerlendiriliyor ve Hafız Hakkı
Paşa savaşın yakın zamanda sona ereceğini düşünerek fırsatı kaçmadan Rusları
bir ters cephe muharebesi ile bozguna uğratmak ve Kars’ı almak gerektiğini
ileri sürüyordu. Fakat 3. Ordu Komutanı buna karşı çıkıyor ve kışın yapılacak
bir taarruzun başarılı olma şansının az olduğunu, eğer eldeki kuvvet böyle bir
taarruzda kaybedilirse cephenin savunmasının zor duruma düşeceğini savunuyordu.
Şimdiye kadar yapılan
muharebelerde Rus Ordusu’nun başarılı olamaması Enver Paşa’nın bir baskın
şeklinde taarruz edilmesi yönündeki düşüncelerini güçlendirdi. Türk Ordusu’nun
Kafkasya yönünde genel bir taarruza geçmesi Alman Genelkurmayı tarafından da
istenen bir hareketti. Böylece Kafkas Cephesi’nden Avrupa’ya kaydırılan Rus
kuvvetleri tekrar geri çekilebilirdi. Bu sebeple Enver Paşa’nın çevresinde
bulunan Alman subayları da Enver Paşa’yı taarruz edilmesi yönünde destekliyor
ve teşvik ediyorlardı.
Enver Paşa, Oltu ve Ardahan’ı
zapt ederek Sarıkamış’a yönelip buradaki Rus kuvvetlerini imha ile Kars’ı ele
geçirmeyi planlıyordu. Bundan sonra harekât genişletilerek Güney Kafkasya ve
Kuzey İran’a girilecek, Rus ordusunun gerisine sarkılıp kuşatılarak tamamen
imha edilmesi sağlanacaktı. Rus Kafkas Ordusu’nun imha edilmesi ile Güney
Kafkasya’nın işgali kolaylaşacak, Azerbaycan ve Dağıstan’ın Ruslara karşı ayaklanması
temin edilmiş olacaktı.
12 Aralık 1914’te Erzurum’a
gelen Enver Paşa, taarruz fikrine karşı çıkan Hasan İzzet Paşa’yı görevden
alarak ordu komutanlığını kendi üzerine aldı. Ardından da Sarıkamış’ı ele
geçirmek ve cephedeki Rus kuvvetlerini kuzeyden kuşatarak imha etmeyi amaçlayan
Sarıkamış Harekâtı yürürlüğe kondu. Buna göre 11. Kolordu cepheden düşmana
taarruz ederek Rus birliklerini yerinde tutarken Hafız Hakkı Paşa 10. Kolordu ile
Enver Paşa ise 9. Kolordu ile düşmanın kuzeyinden ilerleyerek Allahuekber
Dağlarını aşacak, düşmanın yan ve gerilerine saldıracak ve Sarıkamış’ı ele
geçirecekti.
Harekât, planlandığı şekilde
uygulanmaya başlandı. 20 Aralık 1914’te hudut birlikleri çatışmalara başladı.
21 Aralık’ta 10. Kolordunun ileri yanaşması başlarken 22 Aralıkta da 11.
Kolordu cepheden Ruslara taarruz etti. Durumu tam olarak aydınlatamayan
Rusların Sarıkamış Grubu Komutanı Berhman, savunma yapmak veya Sarıkamış’ı
emniyete almak yerine birliklerine tüm cephe boyunca taarruz edilmesi emrini
verdi. Fakat durumun kritikliğini sezen Rus Kafkasya Ordusu Komutanı, iki
yardımcısı Mişlayevski ve Yudenich’i 24 Aralık günü Tiflis’ten trenle cepheye gönderdi.
Yudenich, Türk Ordusu’nun Rusları kuzeyden çevirdiği değerlendirmesini yaparken
Berhman tehlikenin güneyden gelebileceğini savunarak taarruzlara devam
edilmesinde ısrar etti.
11. Kolordu bu Rus taarruzunu
durdurmayı başardı. Fakat 9. ve 10. Kolorduların ileri harekâtı zor şartlar
altında ve planlanandan çok daha yavaş gelişiyordu. Yoğun kar yağışı ve soğuk,
yürüyüşü yavaşlatmış, yüksek dağlarda soğuktan, açlıktan ve tifüsten askerler
kırılmaya başlamıştı. 9. Kolordu 25-26 Aralık gecesi Sarıkamış batısına geldi.
Enver Paşa aynı gece Sarıkamış’a taarruz emri verdi ancak birliklerin yorgun
olduğu gerekçesiyle taarruz ertesi güne ertendi. 10 Kolordu ise hala
Allahuekber Dağlarını aşmakla uğraşıyordu. 25 Aralık akşamı Sarıkamış’ta çok az
Rus birliği vardı. Enver Paşa emrini değiştirmeyip diğer kolorduyu beklemeden
taarruz etseydi belki de Sarıkamış’ı ele geçirebilirdi. Fakat taarruz ertesi
güne ertelenince, o gece gelen bir Rus alayı ile ardından gelen takviyelerle Rusların
Sarıkamış savunması güçlenmeye başladı. 10. Kolordu ancak 27 Aralık’ta
Sarıkamış’a ulaştı ve en fazla 3000 askeri kalmıştı. 9. ve 10. Kolordular, 29
Aralık gününe kadar yaptıkları taarruzlara rağmen Sarıkamış’ı ele geçiremedikleri
gibi Ruslar karşı taarruza başladılar. Sarıkamış’ın ele geçirilemeyeceğini
gören Enver Paşa, 4 Ocak günü (Fevzi Çakmak
bu tarihi verirken Genelkurmay yayınlarında bu tarih 2 Ocak diye geçiyor) bölgeden
ayrıldı ve birlikler geri çekilmeye başladılar. Geri çekilme esnasında da çok
zayiat verdi.
Bu taarruzla koordineli
olarak Artvin’den ilerleyen Stange Bey; Yakup Cemil, Halit Bey ve Şakir Bey
kuvvetleri ile beraber Ardahan’ı ele geçirmişlerdi. Ruslar 4 Ocak günü
Tiflis’ten gelen birliklerle Ardahan’ı tekrar ele geçirdiler ve 3. Ordu
cephesinde taarruzlarına devam ettiler. Enver Paşa, verilen ağır kayıplarla
cephenin oldukça zayıflaması sebebiyle 5. Kolordu’nun Erzurum’a hareket
etmesini 1. Ordu’ya emretti.
Sarıkamış Harekâtı cüretli ve
cesaretle alınmış bir karardı. Eğer başarıya ulaşsaydı son derece parlak
neticeler verebilirdi. Fakat iyi bir hazırlık olmadan ağır kış şartlarında
yapılan böyle bir taarruzun başarısız olması kaçınılmazdı. Buna rağmen 9.
Kolordu Sarıkamış önlerine geldiğinde derhal taarruz edilseydi o anda çok az
Rus askeri bulunan Sarıkamış alınabilir, Rusların gerisi kesilerek başarıya
ulaşılabilirdi. Ancak taarruz için bir gece beklenmesi Rusların şehre gelen
birliklerle savunmalarını güçlendirmelerine izin verilmiş oldu. Ayrıca 1. Rus
Kafkas Kolordusu Komutanı Mışleyevsky, Türk birliklerinin Sarıkamış bölgesine
geldiğini öğrenince telaşa düşmüş ve genel bir geri çekilme kararına varmış
ancak ordu kurmay başkanı Yudenich’in ısrarıyla birlikler bulundukları yerlerde
kalarak savunmaya devam edince Ruslar yenilgiden kurtulmuştur.
Bu felaketten sonra bir daha
büyük hedefli planlar yapılmadı. Bunun yerine Ruslara karşı koymaksızın bir
adım yer terk etmeme ve her karış toprağı adım adım savunma esasına göre hareket
edilmeye başlandı. 7 Ocak’ta Hafız Hakkı Paşa 3. Ordu Komutanı, Yusuf İzzet
Paşa da 10. Kolordu Komutanı olarak atandılar. Enver Paşa da 10 Ocak günü cepheden
ayrılarak İstanbul’a hareket etti.
Felaketle sonuçlanan bu kara harekâtı
sırasında bir kötü gelişme de Karadeniz’de yaşandı. Yavuz gemisi yara aldı ve Ruslar Karadeniz’de üstünlüğü ele geçirdiler.
Böylece Rusların denizden rahatça destekledikleri sahil kesimindeki birlikleri
de batıya doğru ilerlemeye başladılar.
İttihat ve Terakki’nin iki
güçlü askerinden birincisi, Sarıkamış’ta bu felaketin yaşanmasının ardından bir
daha cephelerde fiili görev almadı. Ancak şimdi de ikincisi olan Cemal Paşa
sahneye çıkmak üzereydi. İstanbul’dan, Süveyş
Kanalı’nı ele geçireceğine dair konuşmalar yaparak ayrılan Cemal Paşa Şam’a
gelip burada karargâhını teşkil ettikten sonra 14 Ocak günü Kudüs’e hareket
etti.
Aynı gün, yani 14 Ocak günü, Doğu
Cephesi’nde Ruslar bütün cephe boyunca taarruz etmeye başladılar. Bunun üzerine
bulundukları mevzilerde tutunmakta zorlanan 10. ve 11. Kolordular oyalama
muharebeleri yaparak bir gerideki mevzilere çekildiler. Bunun üzerine Oltu Ruslar tarafından işgal edildi ve
4. Rus Kolordusu da Ağrı doğusundaki mevzilerde tertiplendi. 21 Ocak tarihinde,
kendileri de iyice yıpranmış olan Rusların taarruzlarını durdurması üzerine çatışmalar
durdu.
Bu sırada, Irak ve Havalisi
Genel Komutanı görevine atanan ve 29 Aralık 1914’te Bağdat’a gelen Yarbay Süleyman
Askeri, 20 Ocak günü Kurna bölgesinde taarruz eden bir İngiliz tugayını geri
püskürtmeyi başarmıştı. Böylece Irak Cephesi’nde de uzun süre devam edecek
kanlı muharebeler dönemi başlamış oldu.
Cemal Paşa, Doğu Cephesi’nde
çatışmaların durmasının hemen ardından, 3 Şubat 1915’te ilk kanal harekâtını
yaptı. Fakat başarı sağlanamadığı gibi ağır zayiatlar da verilmesi üzerine
birlikler Gazze’ye çekildiler. Böylece Enver Paşa’nın Panturanist hedefli harekâtı
Doğu Cephesi’nde başarısızlıkla sonuçlandığı gibi Cemal Paşa’nın Panistlamist
emeller güden harekâtı da başarısızlıkla sonuçlanmıştı.
Bu sırada Doğu Cephesi’nde
çatışmalar durmasına rağmen salgın hastalıklar yüzünden her iki taraf ta ağır
zayiatlar vermeye başladılar. Bu kapsamda 11 Şubat günü Hafız Hakkı Paşa tifüsten
öldü ve yerine Mahmut Kamil Paşa atandı. Mahmut Kamil Paşa 15 Mart’ta bölgeye
gelerek görevi teslim aldı.
Bu durgunluğun ardından
birliklerini takviye eden Ruslar, cephedeki bazı birliklerden 5. Kolordu’yu
teşkil ederek Odessa ve Sivastopol’da toplanan 7. Ordu emrine gönderdiler. 18 Mart günü müttefikler Çanakkale’yi, 28
Mart’ta da Ruslar İstanbul Boğazını denizden bombaladılar. 2-3 Mayıs’ta Ruslar İstanbul Boğazı’nı tekrar bombaladılar ama
yarası onarılan Yavuz’un Karadeniz’e çıkması üzerine Rus gemileri uzaklaştılar.
Ruslar bu arada sahil
kesimine yeni kuvvetler getirdiler ve deniz kuvvetlerinin desteğiyle ileri harekâta
başlayarak 27 Mart’ta Artvin’i işgal ettiler. Bu gelişmeler üzerine Avni Paşa, 28
Mart günü Karadeniz ve Çevresi Komutanlığı’na atandı. Böylece ortak bir
komutadan yoksun Stange Müfrezesi, Teşkilatı Mahsusa ve Trabzon Jandarma
Alayları Avni Paşa’nın emrine verilerek emir komuta birliği sağlanmış oldu.
Irak Cephesi’nde de önemli
gelişmeler yaşanıyordu. 12-14 Nisan tarihleri arasında, İngilizlere karşı
yapılan Şuaybiye taarruzları başarılı olamayınca Süleyman Askeri intihar etti.
O zamana kadar devam eden muharebelerde belirgin bir başarı sağlayamayan, tam aksine
Çanakkale’deki deniz savaşında başarısızlığa uğrayan İngilizler Irak
kuvvetlerini artırarak Bağdat istikametinde ilerlemeyi ve kaybolan
prestijlerini yeniden kazanmayı düşünüyorlardı. Böylece İngilizlerin ileri harekâtı
hızlanmaya başladı.
Doğu
Cephesi’nde ise 1915 Nisan ayı sonlarında Ruslar;
Arhavi-Oltu-Horasan-Ağrı-Diyadin-Kotor-Dilman-Tebriz hattına ulaşmış
durumdaydılar. Bu sırada Acara bölgesindeki Müslümanlar ve Çoruh Nehri ile Oltu
Yolu arasında yaşayan Türkler Ruslara karşı isyan ettiler. Ruslar 3 ay
uğraştıktan sonra, ancak büyük katliamlar yaparak, Nisan ayında bu isyanları
bastırdılar. Sarıkamış felaketinin ardından Ermeniler de her yerde Türkler
aleyhine isyan hareketlerine başlamışlardı. Şubat ortalarında Bitlis’in
köylerinde Ermeni çeteleri faaliyete geçtiler. Mart başlarında Van’da Ermeni
isyanının emareleri görülmeye başladı. Nisan ortalarında Sivas’ta bile Ermeni
çeteleri ortaya çıkmaya başladı. 15 Nisan’da Van’ın dışında, 18 Nisan’da da
Bitlis’te Ermeniler büyük isyanlar çıkardılar. Van, Seyyar Jandarma Tümeni ve
aşiretler tarafından kuşatıldı. Kuşatma 14 Mayıs’a kadar devam ettiği halde
isyan bastırılamadı.
Bu gelişmeler devam ederken,
25 Nisan 1915’te, Müttefikler tarafından Gelibolu Yarımadası’na çıkarma
yapılınca Osmanlı Genelkurmay’ı tüm dikkatini bu cepheye verdiğinden 3. Ordu
ihmal edilmeye başlandı. Bu durumu sağlıklı bir şekilde değerlendiren Mahmut
Kamil Paşa orduyu ayakta tutmak için hesapsız planlar yapmaktan kaçınıyordu. Bu
sırada Ruslar; kuzeyde Tortum’u, güneyde de Malazgirt’i alarak cepheyi
daraltmak ve Türk ordusunu kuşatmak için ileri harekâta başladılar. 27 Nisan’da
Oltu ve Tortum istikametinden taarruz ettiler. 22 Mayıs tarihine kadar devem
eden 1. Tortum Muharebesi’nde
taarruzları başarısız olan Ruslar, tekrar çıkış mevzilerine çekildiler.
Bu sırada Yarbay Halil, 1.
Seferi Kuvvetler Komutanı olarak Rumiye’den Hoy üzerine yürüyerek Rusları
Azerbaycan’dan atmak için bir harekât yapmakla görevlendirilmişti. Van isyanı
Jandarma Tümeni’nin önemli kuvvetlerini üzerine çektiğinden Halil Bey sadece
birkaç jandarma taburu ile takviye edilebildi. Buna rağmen 29 Nisan 1915’te
Dilman’a taarruz ederek Rusları geri sürdü. Ancak 1 Mayıs günü yapılan
taarruzda başarılı olamayıp ağır zayiat verilince tekrar Rumiye’ye geri
çekildi.
Bu sırada Murat Vadisi ve Van
bölgesinde Türk kuvvetlerinin çok zayıf olduğunu bilen Ruslar bu bölgedeki 4.
Kolorduları ile ilerlemeye başladılar ve kuzeyden Van’ı zorlamaya başladılar. Bu
taarruzla esnasında Rus ordusunda bulunan Ermeni taburları ve yerli Ermeniler
bölgede yaşayan sivil halka karşı çok korkunç katliamlar yaptılar. Ruslar, bölgede
ortaya çıkan Ermeni isyanlarından da yararlanarak 8 Mayıs’ta Tutak’ı, 10
Mayıs’ta Hamur’u, 11 Mayıs’ta Malazgirt’i, 12 Mayıs’ta Patnos ve Erciş’i, 16
Mayıs’ta da Van’ı işgal ettiler. Bu sırada Osmanlı Devleti Çanakkale’de ölüm
kalım mücadelesi verirken aynı zamanda İmparatorluk kıyıları Müttefik
donanmaları tarafından bombalanıyordu.
Osmanlı Hükümeti, bu
sıkıntılı dönemde yaygınlaşan Ermeni isyanları karşısında, önce Ermeni Patriği,
mebusları ve önde gelenlerini çağırarak Ermeni katliamlarının devam etmesi
halinde gerekli tedbirleri alacağını bildirdi. Bu uyarı sonuç vermeyince, 24
Nisan 1915’te Ermeni komitelerini kapattı ve 2345 Ermeni’yi devlet aleyhine
faaliyet göstermekten dolayı tutukladı.
Bir ay kadar sonra da Enver
Paşa, Ermenilerin Doğu Anadolu’dan alınarak savaş alanı dışında kalan bölgelere
yerleştirilmesi için Dâhiliye Nezareti’ne (İçişleri Bakanlığı’na) başvurdu. Bunun
üzerine Dâhiliye Nezareti, 27 Mayıs 1915 günü ‘’Tehcir’’, yani ‘’Sevk ve
İskân’’ ile ilgili geçici bir kanun çıkararak savaş bölgesi ve yakınındaki
Ermenilerin güneydeki Osmanlı topraklarına sevk ve iskân edilmesine karar verdi.
Dâhiliye Nezareti, 30 Mayıs 1915’te yayımladığı 15 maddelik bir genelge ile
tehcirin nasıl yapılacağını belirledi. Bu kanun 1 Haziran 1915 ‘te Takvimi
Vekayi’de yayımlanarak yürürlüğe girdi ve 15 Eylül 1915’te, meclisin
açılmasından sonra Meclsi-i Mebusan’da onaylandı.
22 Mayıs günü Van’dan çekilen
kuvvetlerle Halil Bey birlikleri Çaldıran’da birleştiler. Onları takip eden
Ruslar aynı gün Başkale’yi aldılar. Bu kuvvetlerden başka Van’dan gelen Rus
süvarilerinin baskılarına da maruz kalan Halil Bey, 1 Haziran’dan itibaren geri
çekilerek 20 Haziran’da Bitlis’e geldi. Bu Türk birliklerini takip eden Ruslar,
Bitlis’e taarruz etmediler ama bu sırada Van Gölü kuzeyinden ilerleyen Rus
birlikleri Ahlat’ı aldılar.
Bu durumda Ruslar, Bitlis’i
ve dolayısıyla Musul yolunu tehdit eder duruma gelmişlerdi. Buradan ilerleyecek
Rus birlikleri, Irak’taki 6. Ordu’nun arkasını olduğu gibi 3. Ordu’nun da sağ
yanını tehdit eder duruma gelebilirlerdi. Rusların, Bitlis-Muş hattını ele
geçirerek Dicle vadisine inmesinin önlenmesi gerekiyordu. Bu sebeple Rus
tehdidini durdurmak için Halil Bey komutasında Bitlis Grubu oluşturuldu.
Haziran ortalarında Ruslar
Liz-Ahlat-Reşadiye hattını ele geçirip Azerbaycan’daki durumlarını güvence
altına alınca kuzeyde Tortum-Başovacık istikametinden 3. Ordu kuzeyine ikinci
defa taarruza başladılar. 2. Tortum
Muharebesi denilen bu muharebeler olurken Van Gölü’nün kuzey ve güneyinden de
3. Ordu’yu kuşatacak şekilde manevralar yapıyorlardı. Van Gölü güneyinden
ilerleyen Ruslar Ermenilerle birleşerek taarruzlarına devamla 13 Temmuz’da
Reşadiye’yi ele geçirdiler. Van Gölü kuzeyinden ilerleyen kol ise 29 Haziran’da
Ahlat’ı aldı ve Malazgirt güneyine kadar ilerledi.
Bu bölgede, Nazarbekof
komutasında taarruz eden Rus 4. Kolordusu üç gruba ayrılmış durumdaydı. Bir
grup Van Gölü güneyinde, bir grup Ahlat bölgesinde diğer bir grup ise Murat
Nehri’nin kuzeyinde idi. 4. Kolordu, bu düzeni ile 11 Temmuz günü üç koldan
taarruzuna devam ederek bu sırada isyan eden Muş ve Bitlis’teki Ermenilerle
buluşacak şekilde ayrı kollar halinde Muş ve Bitlis’e doğru ilerledi. Bu üç Rus
grubu ayrı ayrı imha edilebilecek kadar birbirinden uzakta bulunuyordu. Bunu
gören Abdülkerim Paşa bazı bölgelerde kuvvet tasarrufu ve Bitlis Kuzeyinde
sıklet merkezi yaparak iç hat manevrasıyla düşmana bir darbe vurmaya karar
verdi. 36. Tümen’i Bitlis’in kuzeydoğusunda bırakarak 9. Kolordu ve Mürettep
Kolordu birliklerini Bitlis’in kuzeyinde topladı. Böylece burada Ruslara karşı
kuvvet üstünlüğü sağlanmıştı.
Toplanan bu birlikler 22
Temmuz günü, 10 gündür taarruz ettiği için iyice yorulan 66. Rus Tümeni’ne
taarruz ettiler. Baskı altında kalan bu tümen, Malazgirt’ten ileri yanaşan bir
Rus Tugayını Türk birliği sanarak ateş etti ve ertesi gün bu tugay Türk
birliklerinin de taarruzuna uğrayınca dağılıp askerleri kaçmaya başladı. 26.000
kişiden oluşan Türk birlikleri çok az bir kuvveti cephede bırakarak 22.000 kişi
ile Rusların kuzeydoğusuna sarkarak taarruz ettiğinden 3-4 gün süren bu
muharebe Rusların yenilgisi ile sonuçlandı. Taarruz bölgesinde ağır zayiata
uğrayan Rus kuvvetleri kalan az sayıda personeli ile güçlükle Malazgirt’e
çekildiler. Nazarbekof, Türklerin üstün kuvvetlerle taarruz ettiğini düşünerek
çatışma bölgesindeki birlikleri takviye etmekten çekinerek geri çekilmeye başladı
ve çevresini saran Türk birliklerinden güçlükle kurtularak Adilcevaz’a çekildi.
Bu durum üzerine Tatvan’da
bulunan Rus birlikleri de onun yanına çekildiler. Çekilemeyen 66. Tümen ise
Malazgirt’te savunmaya başladı. 25 Temmuz günü Türk birlikleri Malazgirt’e
girince bu tümen de geri çekildi. Bu yenilgi sonucunda Türk birlikleri, çekilen
Rus birliklerini takip edince Ruslar 2 Ağustos’ta Ağrı ovasına, sonra da Ahtalar
Geçidi’ne kadar çekildiler. Türk birlikleri, 3 Ağustos günü Ağrı’ya
girdiler. Nazarbekof, Erciş
istikametinden çekilerek Taşlıca’ya geldi. Bu durum, Türklerin süvari
birlikleri ile Rus ordusunu güneyden kuşatacağı düşüncesi sebebiyle Ruslarda
genel bir endişeye sebep oldu. 4. Ordu acil yardım çağrıları yaparken Yudenich
ise ilerleyen Türk birliklerine kuzeyden bir karşı taarruz yapmayı düşünüyordu.
Türk birlikleri Malhas-Hamzekan-Kavaklık-Heşto hattında vardığında durarak 5
Ağustos günü yığınak yapmaya başladılar.
Yudenich, Abdülkerim Paşa’nın
durarak düşman taarruzlarına karşı hazırlanmaya başladığını görünce derhal
karşı taarruz emri verdi. Bu sefer de Ruslar, Abdülkerim Paşa’nın kendilerine
yaptığını yapmak istiyorlardı. Fakat Rus birlikleri aşırı yorgun ve yıpranmış
olduğundan Türk birliklerine imha edici bir darbe vuramadı. 9. Kolordu ve
Mürettep Kolordu birbiri arkasında hatlarda savunma muharebeleri yaparak geri
çekilmeye başladılar. İlerleyen Rus birlikleri kaybettikleri yerleri geri
alarak 13 Ağustos günü Şirvan Dağı-Malazgirt-Adilcevaz hattına gelerek burada
tertiplendiler.
Bu sırada Rusya’da önemli
gelişmeler meydana geliyordu. Rus Orduları Polonya’da bozguna uğramış, Çar,
halkın ve ordunun moralini yükseltmek için 5 Eylül günü komutayı eline aldığını
açıklamıştı. Kafkasya’da ise Rus orduları komutanı Voronzof Doskof hasta olduğundan
emekliye ayrılmış ve 7 Eylül günü
Grandük onun yerine göreve getirilmişti.
Aynı dönemde Türkiye’de de
önemli gelişmeler vardı. Çanakkale Muharebeleri Ağustos ayından itibaren en
şiddetli dönemlerini yaşıyor, ayrıca Türk birliklerinin Süveyş Kanalı bölgesindeki
harekâtı devam ediyordu. Süleyman Askeri komutasında, Araplardan da
yararlanarak yapılmaya çalışılan taarruz 14 Nisan günü Şuaybe’de yenilgi ile sonuçlanmış,
İngilizler 3 Temmuz’da Ammare’yi, 25 Temmuz’da Nasıriye’yi almışlar ve Irak
cephesi oldukça zayıflamıştı. Çanakkale Muharebeleri sebebiyle bu bölgeler
takviye edilemediğinden Irak’ta General Towsend yavaş yavaş kuzeye doğru
ilerliyordu. İran’da ise İngiliz ve Rus kontrolündeki hatlar arasındaki bölgede
Almanlar etkinlik kurmuş, buraya gönderilen Türk birlikleri geri çevrilmişti.
Çanakkale’den birlik alamayan Enver Paşa, Doğu Cephesi’nden Murat Vadisi’ndeki
Seferi Kuvvetleri, 9 Ekim günü, Bağdat’a gönderdi. Bu birliklerin katılımıyla
Towsend Selmanı Pak’ta yenildi ve Kut kuşatıldı.
Batı Cephesi’nde ağır
zayiatlar vermelerine rağmen Ruslar yaptıkları seferberlikle Doğu Cephesi’ndeki
asker sayısını her geçen gün artırıyorlardı. Türk ordusu ise yeni asker temin
edemediği gibi bazı birlikleri de Irak’a gönderilmişti. Eylül 1915 itibarıyla
Doğu Cephesi’nde; 439.000 Rus askerine karşı 66.000 Türk askeri bulunuyordu.
Ancak tüm bunlara rağmen Ruslar gerek çok geniş bir bölgeye yayıldıklarından,
gerekse Türk birliklerinin sayısını mevcudun iki katı kadar tahmin ettiğinden etkili
bir taarruz harekâtına geçemiyorlardı. Grandük, 24 Eylül’de, ordusunun başına
gelirken çok miktarda silah, teçhizat ve malzeme getirdi. Ayrıca Batı
Cephesi’ne gitmiş olan 5. Kolordu ve birçok yeni birliğin getirilmesine
başladı. Bu arada 23 Kasım’a kadar, 2. Türkistan Kolordusu’nu da güçlendirdi.
Rus Kafkasya Ordusu mevcudu yavaş yavaş 700.000 kişiye çıkarıldı.
Grandük, bu hazırlıklar
tamamlanırken Baratof’u İran’da harekete geçmesi için görevlendirdi. 12
Kasım’da Enzeli’ye çıkan Baratof, karargâhını Kazvin’de kurdu. Towsend’in 22-25
Kasım tarihlerinde Selamanı Pak’ta yenilmesi ve 7 Aralık’ta kuşatılması üzerine
İngilizler Rusları İran harekâtını genişletmeye zorladılar. Bunun üzerine
Grandük, harekâtı Hemedan’dan Karadeniz’e kadar uzatarak 1000 kilometrelik bir
alana yaymaya karar verdi. 15 Aralık’ta da Baratof, Almanları buradan atarak
Hemedan’ı aldı. 5 Kasım 1915’te 6. Ordu Komutanlığına atanana Goltz Paşa,
Aralık ortalarında görevi teslim alır almaz İran’daki sürülen bu Alman
birliklerini de kendi emrine aldı.
Grandük, daha önce kaybettiği
şöhretini tekrar kazanmak istiyordu. Elindeki kuvvetin büyüklüğüne de güvendiğinden
Yudenich’in ihtiyatlı tutumundan sıkılarak Doğu Cephesi’nde bir yarma harekâtı yapmak
için planlamaya başladı. Ayrıca o sırada Çanakkale Muharebelerinin müttefikler
aleyhine döndüğü anlaşılmış ve cephenin boşaltılmasına karar verilmişti.
Nitekim 20 Aralık’ta Anafartalar ve Arıburnu, 9 Ocak 1916’da da Seddülbahir
boşaltıldı. Çanakkale’den çekilen İngiliz kuvvetleri Türkler Çanakkale’de boşta
kalan birliklerle taarruz eder diye Mısır’a gönderilmiş ve Mısır’daki ordu
300.000 kişiye çıkarılmıştı. Öte yandan Ruslar da Çanakkale birliklerinin kendi
üzerlerine geleceğini düşünüyorlardı. Mevsim kış olduğundan bu kuvvetlerin önce
Irak’a giderek cepheyi düzelteceğini ve baharda da Rus Ordusu’nun güneyine
taarruz edeceğini değerlendiriyorlardı. Yaptıkları hesaba göre Türklerin Mart
ayında kendi cephelerine taarruz edeceği değerlendiriliyordu. İşte bu yüzden
bahar gelmeden Ruslar taarruz etmeliydi. Bundan dolayı Grandük, takviyeler
gelmeden bir kış taarruzu ile 3. Ordu’nun imha edilmesi emrini verdi. Bu sırada
3. Ordu, 100 kilometreye yayılmış cephesinin iki yanını geçilmesi zor dağlara
dayamıştı. Bu dağların kışın aşılması çok zor olduğundan bir kuşatma harekâtı
yapılması uygun görünmüyordu. Mecburen cephenin yarılması gerekiyordu.
Türk Genel Karargâhı ise İngiliz
ve Rusların her ikisinin de tahminin aksine Çanakkale’deki birlikleri Suriye ve
Doğu Cephesine kaydırmadı. Suriye’ye
ikmal zorlukları sebebiyle sadece bir tümen gönderildi ve diğer kuvvetler de
Trakya’da düzenlenmeye başlandı. Enver Paşa’ya göre; Irak’ta Towsend kuşatılmış,
geriden gelen kuvvetler durdurulmuş ve Kirmanşah elimizde olduğu için İran’da
da acil bir durum yoktu. Doğu Cephesi’nde ise, Rusların kanatlara yaptıkları
taarruzlar durdurulmuş ve şu anda bir Rus tehlikesi görünmüyordu. Fakat Mahmut
Kamil Paşa onun aksine durumu tehlikeli gördüğünden İstanbul’a giderek takviye
kuvvet gönderilmesini istedi. Enver Paşa kendisine; Ruslar sıkıştırırsa Sivas’a
kadar çekilebileceğini söyleyerek bu talebi reddetti. Enver Paşa, boşta kalan
kuvvetleri Batı Cephesi’nde kullanmayı düşünüyordu. Fakat Almanların kuvvet
talebi olmadı. Bunun üzerine, 4 Şubat 1916’da, gerektiğinde Irak ve Suriye’de
kullanmak üzere 5. Kolordu’nun Halep’te toplanması emrini verdi.
Türkler tarafında hiç kimse,
Sarıkamış tecrübesi sebebiyle Rusların bir kış taarruzu yapacağını tahmin
etmiyordu. Hatta Rus birliklerinin büyük bir bölümü de bunu beklemiyordu. Çünkü
Ruslar gizliliğe azami dikkat ediyor ve yanıltıcı haberler yayıyorlardı. Yudenich;
2. Türkistan Kolordusu ve 1. Kolordu arasından yarma yapacağı için harekât
hakkında sadece bu kolordu komutanlarına bilgi vermiş, başka hiç kimseye bilgi
vermemişti.
Türkistan Kolordusu; Narman
güney doğusundan Tortum Gölü’ne kadar olan bölgede yerleşmiş, 1. Kolordu da
onun güneyinde Aras Nehir’nin iki tarafında tertiplenmişti. 2. Türkistan
Kolordusu’nun karşısında Türk 10. Kolordusu, 1. Kafkas Kolordusu’nun karşısında
da 11. Kolordu vardı. Onun güneyinde ise 9. Kolordu bulunuyordu.
Ruslar; sahil müfrezesi, adı
geçen iki kolordu, 4. Kolordu ve Azerbaycan-Van Müfrezeleri ile tüm cephe
boyunca taarruzla Türk birliklerini tespit etmeyi ve Çilligöl Dağı kuzeyindeki
dağlık bölgeden takviyeli bir kolordu ile cepheyi yarmayı planlıyorlardı. 2. Türkistan
Kolordusu asıl taarruzdan iki gün önce taarruza başlayarak dikkati üzerine
topladı. Diğer birlikler ise 11 Ocak 1916’da taarruza başladılar. Cephe
hattında taarruz eden birliklere planın tamamı hakkında bilgi verilmediğinden
bu birlikler de asıl taarruz kendi bölgelerindeymiş gibi şiddetle taarruz
ediyorlardı. 2. Türkistan Kolordusu ’nun çok şiddetli taarruzları sebebiyle Türkler,
bu bölgedeki ihtiyatlarının tamamını kullandılar. İşte yarma harekâtı da bu
ihtiyatlar kullanıldıktan sonra 12 Ocak 1916 günü başlatıldı. Önce Kocat Dağı
ele geçirildi. Yudenich, Rusların yılbaşı olarak kutladığı 13-14 Ocak gecesinde,
tüm kuvvetlerine şiddetle taarruz edilmesi emrini verdi. Fakat bu şiddetli
taarruzlara rağmen, savunma mevzileri bir yıldır hazırlandığından, Türk
birlikleri ısrarla savunmalarına devam ediyorlardı. Ayrıca Yoğun kar yüzünden
Rusların hareket etmesi güçleşiyordu.
14 Ocak günü inatla savunmaya
devam eden Türk birlikleri asıl taarruzun Pasinler bölgesinden yapıldığını
düşünerek yarma bölgesine gereken önemi vermiyorlardı. Bu sırada ordu komutanı
Mahmut Kamil Paşa İstanbul’da olduğundan komutanlığa Abdülkerim Paşa vekâlet
ediyordu.
15 Ocak günü Ruslar, 11.
Kolordu cephesini yararak hızla bu yarmayı genişlettiler. 5 gündür süren Azap Muharebelerinde 9. ve 10.
Kolordular pek fazla zayiat vermemişler fakat karşısındaki Rus birliklerince
yerlerinde tutulmuşlardı. Ancak 11. Kolordu aşırı baskı sebebiyle hayli
yıpranmıştı. 14 Ocak günü ikinci savunma hattına çekilmelerine rağmen burada da
tutunamamış ve cephesi yarılmıştı. Durumu doğru değerlendiren Abdülkerim Paşa
16 Ocak günü, tam zamanında, geri çekilme emri verdi. Yarma gediğinden giren
Rus birlikleri 17 Ocak’ta Köprüköy’e girdiler fakat Türk birlikleri tam
vaktinde çekilmeye başladığından Rusların manevraları istedikleri sonucu
vermedi.
Ruslar 19 Ocak’ta Hasankale’ye,
ertesi gün de Korucuk’a vardılar. Abdülkerim paşa çekilen birliklere geride
yeni bir savunma mevzii oluşturmaları emrini vermesine rağmen hiç ihtiyatı
kalmayan birlikler bunu yapamayarak Erzurum Kalesi’ne sığındılar. Grandük,
hazırlık yapmadan Erzurum’a taarruz etmek istemiyorlardı. Çünkü o sırada Ruslar
Avrupa’da sarsılmışlar ve Kafkasya’dan bazı birliklerin Avrupa cephesine
gönderilmesi durumu ortaya çıkmıştı. Grandük, bu sebeple birliklerine
Köprüköy’e kadar çekilmelerini emretti. Fakat bu sırada Kargapazarı Dağları’nın
Türkler tarafından tutulmadığı ortaya çıkınca bir başarı ümidi ortaya çıktı ve
21 Ocak’ta çekilmeye başlayan birlikler 22 Ocak günü geri dönerek bu dağı işgal
ettiler. Bunun ardından Yudenich, Erzurum’un taarruzla alınabileceğini
söyleyince Grandük te onun taarruz kararını onayladı. Fakat bunun Şubat
ortalarında yapılmasına izin verdi.
Erzurum, tarih boyunca önemli
bir kale olmuş ve tahkim edilmiştir. En son Kırım Harbi zamanında Kars Ruslar
tarafından alınıp Erzurum tehdit edilince iç kale tahkim edilmiş, ayrıca
Aziziye, Mecidiye, Ahali, Kiremitli ve Nişan tabyaları yapılmıştı. 1877-78 tarihlerinde
de bunların önüne iki hat alinde yeni tabyalar inşa edilmişti. Bu savaşta Gazi
Ahmet Muhtar Paşa, Alaca Dağ’da yenilerek geri çekilirken en son Deveboynu’nda
savunma yapmış ancak Ruslar gece baskınıyla Aziziye Tabyası’na girince halkın
katılımıyla yapılan karşı taarruzla Tabya’dan Ruslar atılmıştı. Bundan Sonra
Palandöken Dağı’nda iki tabya daha yapılmış, Çobandere tahkim edilmiş, daha
sonra da Dolangez-Uzun Ahmet-Höyükler hattı tahkim edilmişti. Erzurum’da tamamı
eski olmak üzere 265 top vardı. En kuvvetli mevzi Çobandede’de bulunuyordu.
Burası düşerse cephe yarılırdı. Kargapazarı ve Gürcü Boğazı da önemliydi.
Palandöken ise oldukça sarp olduğundan daha az kuvvetle tutulabilirdi.
İşte bu sebeplerle Ruslar bir
aylık sıkı bir hazırlıktan sonra 11 Şubat günü taarruza başladılar. Kargapazarı
eteklerindeki Türk kuvvetlerini kısa sürede buradan attılar. Diğer bir kolla
Palandöken Tabyalarına taarruz ettiler fakat bu taarruzlar geri püskürtüldü. 14
Şubat günü tüm cepheden aynı anda taarruz ettiler fakat bu taarruz da başarılı
olmadı. Ancak, 15 Şubat günü Hınıs’a girdiler. Hınıs bölgesinde cephe yarılınca
3. Ordu Komutanlığı’nca Erzurum’un terk edilmesine karar verildi. 16 Şubat günü
Ruslar Kars kapısından Erzurum’a girerken Türkler Trabzon Kapısı’ndan şehri terk
ediyorlardı. Mahmut Kamil Paşa, 29 Ocak günü orduya katılmış ve çekilme emrini
o vermiştir. Ruslar bundan sonra takibe başladılar ve 23 Şubat tarihine kadar
İspir, Yeniköy ve Aşkale’yi işgal ettikten sonra takibe son verdiler.
Erzurum’da bu muharebeler sırasında sahil
kesiminde de Rusların Liyahof Müfrezesi deniz kuvvetlerinin ateş desteğinde
taarruz ediyordu. Türk kuvvetleri geri çekilerek 19 Şubat günü Büyük Dere’nin
batısına tertiplendiler. Burada taarruzları duran Ruslar 4 Mart 1916 günü Pazar’a ve 5 Mart günü Çayeli’ne gemilerle asker çıkararak buraları işgal
ettiler. 7 Mart günü Rize yakınlarına
asker çıkararak 8 Mart günü de Rize’yi işgal ettiler ve takviye birliklerin gelmesi için beklemeye başladılar.
Güney bölgelerde ise 4. Rus
Kolordusu, Kasım ayının ortalarına kadar Rus hatlarının gerisinde faaliyet
gösteren Türk ve Kürt gerilla güçleriyle çarpıştı. 22 Ocak tarihinde Kürt
çeteleriyle savaşan Rus birlikleri Hınıs istikametinde ilerleyerek düzenli
birliklerle yaptığı çatışmaların ardından 25 Ocak günü Hınıs’a girdiler. Bundan
sonra da, 9 Şubat tarihine kadar buradaki Kürt çetelerini etkisiz hale getirmek
için uğraştılar. Bu tarihte Nazarbekof, Varto istikametine ilerledi ve 3 gün
boyunca direnen Türk birliklerinin geri çekilmesi üzerine 13 Şubat günü
Varto’ya girdi. Erzurum’un düşmesinden sonra bu bölgede de Ruslar, 17 Şubat
günü Muş’u işgal ettiler. Nazarbekof 20 Şubat’ta kolordusunun büyük kısmını
Muş’ta topladı. İlerlemeye devam eden Rus birlikleri 20 Şubat günü Tatvan’ı, 2
Mart günü de Bitlis’i işgal ettiler.
İran cephesinde, ilerleri
harekata başlayan Baratof, 26 Şubat günü, Kirmanşah’ta toplanmış olan İran-Türk
kuvvetini buradan attı. Böylece Ruslar, Mart ayı başlarında;
Kirmanşah-Bitlis-Muş-Varto-Yeniköy-Aşkale-Rize hattına ulaşmış oldu. Bu sırada
Kut-ül Amare daha yeni kuşatılmıştı. İngilizler yaptıkları taarruzlarla burayı
kurtarmaya çalışıyorlardı. Ruslardan da Hanikin’e taarruz ederek kendilerine
yardım etmelerini istiyorlardı.
Erzurum işgal edilince
Halep’e görevlendirilen 5. Kolordu derhal 3. Ordu emrine verildi ve 2. Ordu’nun
Trakya’dan Doğu Cephesi’ne gönderilmesine karar verildi. Bu arada Ruslar Mart
ayının ortalarında cepheyi düzeltmek için yeniden ileri harekâta başladılar. Sahilden
Of’a, Çoruh Vadisi’nden Bayburt’a ve Erzurum istikametinden Mamahatun’a doğru
üç koldan ilerlediler.
Bu sırada Enver Paşa 2.
Ordu’ya cepheye hareket etmesini ve 3. Ordu’nun güneyindeki birlikleri de
emrine alarak Rus Ordusu’na güneyden taarruz etmesi görevini vermişti. 2. Ordu;
2., 4. ve 16. Kolordulardan oluşacaktı. Ordu Komutanı Ahmet İzzet Paşa, Mayıs
ortalarına kadar ordusunu yeni görev bölgesinde toplayacağını hesaplıyordu.
Ruslar 2. Ordu’nun
görevlendirmesini öğrenince hızla gerekli tedbirleri almaya başladılar. Odesa’daki
5. Kolordularını gemilerle Trabzon’a çıkardılar. Daha önce de Rize’ye iki tugay
çıkarılmıştı. Bu birlikler Karadeniz Donanma Komutanı Amiral Eberhart
tarafından, Trabzon’dan Türk Ordusu’nun yan ve gerilerine taarruz edilmesi
önerisinin kabul edilmesi sonucu bu bölgeden karaya çıkarılmışlardı. Böylece
Ruslar sahil kesiminde bir sıklet merkezi oluşturdular.
Bu arada Irak’ta Towsend, 26
Nisan 1916’ya kadar kuvvet gelmezse teslim olacağını bildirdiğinden
İngilizlerin baskısıyla Baratof, Kirmanşah’tan Hanikin’e doğru ilerlemeye
başladı. 29 Nisan’da Towsend teslim oldu. Fakat buna rağmen Ruslar, Grandük’ün
emriyle ilerlemeye devam ettiler. Baratof, 7 Mayıs günü Hanikin’e taarruz etti
ancak başarılı olamadı. Bu sırada Goltz Paşa ölünce yerine Halil Paşa atandı ve
Enver Paşa kendisine İran’daki Ruslara taarruz etmesini emretti. Cepheden
tasarruf edilen 13. Kolordu bu işe tahsis edildi. Baratof bundan habersiz
olarak 3 Haziran günü tekrar Hanikin’e taarruz etti fakat 13. Kolordu ile
karşılaşınca ağır bir yenilgiye uğradı ve bunun üzerine Kirmanşah’a geri
çekildi. 13. Kolordu Baratof’u takip ederek 2 Temmuz günü Kirmanşah’a girdi ve
ilerlemeye devam ederek 10 Ağustos günü Hamedan’ı aldı. Rus ordusu mevcudunun
yarısını zayiat verdiğinden çekilmeye devam etti ve Sultanbudak Dağları’na
kadar atıldı.
Ruslar, Ermenilerle
yaptıkları işbirliğine benzer şekilde bir taraftan da Nasturilerle işbirliği
yaparak Nasturi bölgesine sarkmayı ve Musul’u tehdit etmeyi denediler ancak başarısız
olarak 18 Temmuz’da Revandiz’i terk etmek zorunda kaldılar. 14-22 Ağustosta ise
doğrudan Musul grubunun üzerine yüklendiler ve bunun sonucunda birliklerimiz
Revandiz üzerine çekilmek zorunda kaldı.
27 Şubat tarihinde Mahmut
Kamil Paşa’nın yerine 3. Ordu Komutanı olarak atanan Vehip Paşa, 6 Mart günü
birliğine katıldı. Mart ortalarında Ruslar, Mamahatun ve Çoruh mevzilerine saldırdılar.
15 Mart günü Mamahatun’u ele geçirdiler. Bunun üzerine 9. Kolordu Höbek Dağın’a,
10. Kolordu Cebice’ye 11. Kolordu Fırat Nehri’nin gerisine çekilerek mevzilendi.
Abdülkerim Paşa geri çekilirken attan düşüp yaralanınca yerine yerine Albay Galatalı
Şevket artçı komutanı olarak atandı.
Deniz kuvvetlerinin desteği
ile 26 Mart günü taarruz eden Ruslar Of’u ele geçirdiler. Bu sırada Karadeniz’de,
Rus gemileri ile Alman denizaltılarının mücadelesi yaşanmaya başladı ve bir Rus
gemisi batırıldı. 3 Nisan günü, Yavuz ve bir denizaltı sahil kesimindeki Rus
birliklerini bombardımana tuttu. 8 Nisan günü Ruslar bir tugay kadar kuvveti
denizden Sürmene yakınlarına çıkardılar. Ruslar deniz kuvvetlerinin ateş
desteğinde yeniden taarruza başladılar ve 18 Nisan günü Trabzon’u ele geçirerek
Trabzon-Bayburt yolunu kestiler. Trabzon taarruzu ile koordineli olarak Çoruh
Vadisi’nden de Bayburt’a doğru taarruz ettiler ancak buradaki Türk
birliklerince durduruldular.
14 Nisan’dan itibaren 3. Ordu
cephesi 3 bölgeye ayrıldı. Van Gölü’nden Bingöl’e kadar olan 1. Bölge 16.
Kolorduya, Kığı’dan Fırat Nehri’ne kadar olan 2. Bölge 9. Kolordu’ya, Fırat’tan
Karadeniz’e kadar olan 3. Bölge ise 5. Kolordu’ya tahsis edildi. 13 Mayıs
1916’da Ahmet İzzet Paşa Diyarbakır’a geldi ve 16. Kolordu 2. Ordu emrine
girerek birinci bölge sorumluluğu da bu orduya bırakıldı. 14 Haziran’dan sonra
Murat Nehri’nin güneyi 16. Kolordu’ya kuzeyi ise 3. Kolordu’ya tahsis edildi.
Bu sırada, Ermeni ve
Nasturilerden sonra Rum eşkıyaları da türemeye başladı. Vehip Paşa Tunceli
ağalarını çağırarak para ile kendine bağlamışsa da Tunceli kuzeyi aşiretleri de
Hristiyan unsurlar gibi isyan etmişlerdi. Bunların tenkili için Galatalı Şevket
görevlendirildi. 6 Mayıs günü sona eren harekât sonucunda isyancı aşiretler
dağıtılarak etkisiz hale getirildi.
Rusların, Kafkasya’daki bazı
birlikleri Avrupa cephesine kaydırmasından yararlanmak isteyen Enver Paşa 2. ve
3. Ordu’nun taarruz etmesini istedi. Fakat 2. Ordu bölgeye yeni gelmiş ve henüz
yığınağını tamamlayamamış olduğundan sadece 3. Ordu bölgesinden taarruz edildi.
10. Kolordu, 31 Mayıs’ta yaptığı taarruzla Rusları Mamahatun’dan attı. Sahil
kesiminde yapılan taarruzla da Of ele geçirildi. Fakat Ruslar genel karşı taarruza
geçince birlikler zor durumda kaldılar. 2. Ordu’dan Rusların dikkatini çekmek
için Varto istikametinde taarruz etmesi istendi fakat bu ordunun 2 Ağustos’tan
önce taarruz edemeyeceği bildirildi. Bunun üzerine Rus karşı taarruzları
karşısında 3. Ordu birlikleri geri çekilmeye başladı ve Bayburt 16 Temmuz’da
Rusların eline geçti. Ruslar 21 Temmuz’da Gümüşhane’yi, 22 Temmuz’da Kelkit’i ve
25 Temmuz’da da Erzincan’ı ele geçirdiler.
Ruslar, 12-13 Temmuz gecesi de
4. Kolorduları ile Muş bölgesinden 2. Ordu’ya taarruz ettiler. Bu bölgede cephe
yarılınca buradaki birlikler Kulp Boğazı’na çekildiler. 1 Ağustos tarihine
kadar taarruzları devam eden Ruslara karşı 2 Ağustos günü karşı taarruza geçen
2. Ordu Rusları ulaştıkları mevzilerden attı ve Bitlis yakınlarına kadar takip
etti. Öte yandan Muş bölgesinde ilerleyen Mustafa Kemal Paşa komutasındaki 16.
Kolordu 7 (Fevzi Çakmak 7 Ağustos derken Genkur.
Yayınında 6 Ağustos yazıyor.) günü Muş’u, 7 Ağustos günü de Bitlis’i aldı.
Türk birlikleri tarafından taarruza devam edilince Ruslar Varto istikametine
çekildiler.
14 Ağustos’ta Ruslar 3.
Ordu’ya taarruzlarını durdurup savunmaya geçtiler. Bunun ardından 18 Ağustos
günü Kığı’yı alarak tekrar 2. Ordu cephesine taarruza başladılar ancak başarı
sağlayamadılar. 24-28 Ağustos tarihleri arasında yapılan karşı taarruzlarla
2.Ordu birlikleri 20 kilometre kadar düşmanı sürdüler. 28 Ağustos’ta Ruslar 2.
Ordu cephesine tekrar taarruza başladılar. 30 Ağustos günü kolordu komutanı
Faik Paşa şehit olunca yerine kurmay başkanı İsmet Bey vekâlet etmeye başladı.
Bundan sonra karşılıklı taarruz ve karşı taarruzlar 14 Eylül’e kadar devam
etti. Bu çatışmalar sırasında Faik Paşa ile aynı günde 3. Ordu’da da Bahattin
Paşa şehit oldu.
Tunceli bölgesinde Ruslarla
işbirliği yapan bazı aşiretler, 16 Eylül günü Rus askerlerin bazı kadınlara
tecavüz etmesi üzerine ayaklandılar ve Tunceli halkı Ruslara karşı savaşmaya
başladı. Bu arada Rusya’da, Ekim 1916’dan itibaren iç istikrar iyice bozulmaya ve
bu durumdan Rus askerleri de etkilenmeye başladı.
Doğu Anadolu’da 1916-17 kışı
çok sert geçtiğinden büyük çaplı muharebeler meydana gelmedi. Ancak küçük çaplı
baskınlar ve keşif harekâtları yanında Ruslar uçaklarla ve denizden Karadeniz
sahillerindeki bazı yerleşim yerlerini bombalamaya devam ettiler. Rusya’da
istikrarsızlığın gün geçtikçe artması üzerine Çar, 1917 Mart’ının başında görevi
bırakmak zorunda kaldı. Kardeşi de görevi kabul etmeyince Rusya’da çarlık sona
erdi. Rusya’da Kerensky hükümeti diye de bilinen geçici hükümet kuruldu. Bundan
sonra Rus ordusu gevşemeye ve ordudan çok sayıda asker kaçarak Türklere
sığınmaya başladı.
Bu gelişmeler üzerine Türk
Ordusu’nda teşkilat değişikliğine gidilerek 8 Mart’ta Kafkas Ordular Grubu
kuruldu. 13 Mart günü Kafkas Ordular Grubu komutanı olan Ahmet İzzet Paşa’nın
yerine boşta kalan 2. Ordu Komutanlığına Mustafa Kemal Paşa getirildi. Vehip
Paşa ise onun emrinde çalışmak istemediğinden hastalığını bahane ederek
görevden ayrıldı. Yerine vekâleten Fevzi Paşa görevlendirildi.
Artık Kafkasya Cephesinde
durum askerin disiplinindeki bozulma sebebiyle Rusların aleyhine gelişmeye
başlamıştı. Rus ordusunda askerler subaylarına karşı gelmeye, hatta öldürmeye
başlamışlardı. Bu sebeple Ruslar kara harekâtından ziyade hava ve deniz harekâtı
yapmaya ağırlık veriyorlardı. 1917 Temmuz ayında Ruslar, Galiçya’da taarruza
geçtiler fakat Temmuz sonlarında Almanlar bu taarruzu durdurup karşı taarruzla
Rus cephesini yararak ilerlemeye başladılar. Alman ilerlemesi Rusya’da daha
büyük karışıklıklar çıkmasına sebep oldu. Bu karışıklıklardan yararlanan
Bolşevikler, Troçki liderliğinde bir hükumet darbesi yaptılar. 8 Kasım 1917’de
Lenin Petersburg’a gelerek iktidarı ele aldı.
Çarlık idaresi devrildiğinde
Kafkasya Ordusu komutanı Grandük Nikola görevden alınmış ve yerine Yudenich
getirilmiş fakat ihtilalci fikirlerin etkili olduğu orduyu toparlayamadığı için
Haziran 1917’de istifa etmişti. Onun yerine görevlendirilen General Perjevalsky
de ordudaki çözülmeyi durduramadı. Aralık ayına kadar Kafkasya Ordusu’ndan
200.000 asker firar etti. Artık cephede ancak 40.000 Rus askeri kalmıştı.
Doğu Cephesi’ndeki 2. Ordu
Komutanı Mustafa Kemal Paşa Suriye Cephesi’ndeki 7. Ordu Komutanlığına atanınca
yerine Fevzi (Çakmak) paşa görevlendirildi. Bu sırada Irak ve Suriye’de
İngilizler ilerlemeye başlamıştı. 7 Kasım günü Gazze düştü.
7 Aralık 1917’de,
Rusya-Almanya ve Avusturya arasında ateşkes imzalandı. Rus Ordusu’nda yaşanan
dağılma ve Alman-Rus-Avusturya ateşkesi neticesinde Ruslarla 16 Aralık 1917’de (Genelkurmay
yayını 16 derken Fevzi Paşa ateşkes tarihini 18 Aralık olarak veriyor.)
Erzincan Mütarekesi imzalandı. Bu sırada Ruslardaki dağılma emarelerine rağmen,
Doğu Cephesi’nden 5 tümen kadar birliğin Filistin ve Irak Cephelerine
kaydırılması ve çetin geçen kışın orduları yıpratması sebebiyle hemen taarruza
geçilmemişti. Fakat Rus ordusundaki Ermeniler bu dönemi iyi değerlendirerek
dağılan Rus birliklerinin yerlerini kendileri doldurdular. Ateşkesin ardından
boşta kalan Ermeni birlikleri işgal bölgelerindeki sivil halka karşı katliamlar
yapmaya başladılar.
Bu arada barış
görüşmelerinden sonuç alınamayınca Almanlar ateşkesi bozarak Avrupa’da Ruslara
karşı taarruza geçtiler. Doğu Cephesi’nde ise Rusların çekildiklerini gören 3.
Ordu Komutanı Vehip Paşa General Peljevasky’e bir mektup göndererek Ermeni
zulmünden Müslüman halkı kurtarmak için harekete geçileceğini, dolayısıyla bu harekâtın
Rus ordusuna karşı düşmanca bir niyet taşımadığını bildirdi. 5 Şubat günü,
Bitlis’ten Tirebolu’ya kadar uzanan hattın doğusundaki Ermenilere karşı altı
koldan ileri harekâta başlayan 3 Ordu, 7 Şubat günü Kelkit’i ele geçirerek Erzincan’a
doğru ilerledi. 3. Ordu Ermeni çetelerini temizleyerek 13 Şubat’ta Erzincan’ı,
19 Şubat’ta Bayburt’u, 22 Şubat’ta Tercan’ı, 24 Şubat’ta Trabzon ve Of’u aldı.
3 Mart 1918’de Ruslarla
Brest-Litovsk anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre Elviye-i Selase
(Batum-Kars-Ardahan) Türkiye’ye verildiğinden Türk birlikleri ileri harekâta
devamla Ermeni çetelerini temizlemeye devam ettiler. 12 Mart’ta Malazgirt,
Hınıs ve Erzurum geri alındı. 15 Mart’ta Oltu, 16 Mart’ta Köprüköy ve Tortum, 8
Nisan’da da Ermenilerin korkunç bir katliam yaptıkları Van ele geçirildi.
Bu sırada Kars ve Ardahan
Ermenilerin, Batum ise Gürcülerin elinde bulunuyordu. 3. Ordu Komutanı Vehip
Paşa, Rusya’nın Bolşevik devriminden sonra iç savaşa tutuşmasından yararlanarak
kurulan ve merkezi Tiflis olan, Ermeni, Azeri ve Gürcülerin teşkil ettiği
Maverai Kafkas Hükümeti’nden, Brest Litovsk Anlaşması gereği Osmanlı Devleti’ne
verilen bu üç yerleşim yerini boşaltmalarını istedi. Ancak bu hükümet Brest
Litovsk Anlaşması’nı tanımadığını açıklayarak bu isteğe cevap vermedi. Osmanlı
Devleti sorunu siyasi açıdan çözmek maksadıyla Maverai Kafkas Hükümeti
temsilcilerini görüşmeler yapmak üzere Trabzon’a çağırdı.
Resmi görüşmelerin
başlamasından bir gün önce, Osmanlı Devleti’ni temsil edecek delegelerden biri
olan Albay Rauf Bey’i ziyaret eden Maverai Kafkas Hükümetini temsil eden bazı
Müslüman delegeler Osmanlı Ordusu’nun kendilerini desteklemek için Kafkasya’ya
girmesini beklediklerini, çünkü İngilizlerin Ermenileri, Almanların ise
Gürcüleri desteklediklerini bildirdiler. Maverai Kafkas Hükümeti’nde çoğunluğu
Ermeni ve Gürcülerin teşkil ettiği, ama aralarında tam bir birlik olmadığı ve
Osmanlı Ordusu ile olası bir çatışmada Rusya’nın desteğini alabileceklerini
hesapladıklarından Rusları gücendirmemek için bağımsızlıklarını ilan
etmedikleri anlaşılıyordu.
Heyet başkanı Gürcü Chenkeli
görüşmelerden önce basına yaptığı açıklamada, Brest Litovsk Anlaşmasını
tanımadıklarını ve müzakerelerde 1914 sınırını esas alacaklarını açıkladı.
Fakat 14 Mart günü başlayan görüşmeler esnasında Müslümanlarla Hristiyanlar
arasında olduğu gibi Ermenilerle ve Gürcüler arasında da dava birliği olmadığı
ortaya çıktı. Chenkeli; Batum’un kendilerinde bırakılması halinde Ermeni
isteklerinde bazı yumuşatmalar yapılabileceğini bildirirken Ermeni temsilcisi
Hatisov ise gizli bir mesajla Osmanlı birlikleri ileri harekâta başlayınca
yaşadıkları yerlerden kaçan 400.000 Ermeni’nin eski yerlerine dönmelerine izin
verildiği takdirde Batum-Kars-Ardahan’ın Osmanlı Devleti’ne katılmasına karşı
çıkmayacağını belirtiyordu. Ancak Osmanlı temsilcileri tün bu teklifleri geri
çevirdi.
Görüşmeler çıkmaza girince
Osmanlı 3. Ordusunun Kars ve Ardahan istikametinde harekete geçti. Bunun
üzerine Mavera-i Kafkas Hükümeti temsilcileri görüşmelerde bulunmak için
Trabzon’a geri döndüler. Bu sefer Ardahan’ı vermeyi kabul ediyor fakat Kars ve
Batum’u vermemekte ısrar ediyorlardı. Görüşmeler çözüme ulaşamayınca heyet
Tiflis’e geri döndü. Bunun üzerine 3. Ordu birlikleri Kars, Ardahan ve Batum
üzerine harekete geçirildi. Enver Paşa özellikle Batum’un bir an önce ele
geçirilmesini istiyordu. Çünkü Batum Limanı vasıtasıyla bölgedeki Müslümanlarla
irtibata geçilebileceği gibi Osmanlı Orduları da deniz yolu ile kolayca ikmal
edilebilecekti.
Enver Paşa, ilk aşamada
Elviye-i Selase’nin, müteakiben de bütün Kafkasya’nın ele geçirilmesini
düşünürken Vehip Paşa buna karşı çıkıyor ve Enver Paşa’ya gönderdiği
değerlendirmesinde böyle bir harekâtın Osmanlı Devleti’nin sonunu
getirebileceğini belirtiyordu. Fakat hangi görüşe göre hareket edilirse edilsin
süratle Elviye-i Selase’nin ele geçirilmesi gerekiyordu. Çünkü Mart ayının ilk
haftasından itibaren Sarıkamış, Kağızman, Kars, Süregel ve Zaruşat bölgelerindeki
Müslüman köylerine saldıran Ermeni çeteleri 55 günde 20.000’den fazla Türk’ü öldürmüşlerdi.
Bu sebeple bu katliamlar hala devam ederken Enver Paşa, 4 Nisan günü, 3.
Ordu’nun derhal ileri harekâta başlaması emrini verdi. Zaten hareket halinde
olan 3. Ordu birlikleri, 3. Nisan günü Ardahan’ı ele geçirmişlerdi. Sahil
kesiminden 37. Kafkas Tümeni Batum istikametinde harekete geçti. Bunun üzerine Chenkeli,
Vehip Paşa’ya müracaat ederek harekâtın durdurulmasını, 1-2 güne kadar Kars ve
Batum’un teslimi için hükumetinden haber beklediğini bildirdi. Kendisine 11
Nisan’a kadar süre verildi fakat bunun bir oyalama taktiği olduğu anlaşılınca
10. Ve 37. Tümenler Borçka üzerinden Batum’a doğru ilerledi. Türk birlikleri 10
Nisan günü Batum’un 5 kilometre doğusundaki Orta Batum’u ele geçirerek şehrin
su ve elektriğini kesti. 37. Tümen 13 Nisan günü Batum müstahkem mevkilerine
taarruza başladı ve 14 Nisan akşamı şehre girdi.
Sarıkamış ve Kars
istikametindeki harekâtı, Albay Kazım (Karabekir) Bey komutasındaki 1. Kolordu
icra etti. Kazım Bey 9. Tümen’e Sarıkamış istikametinde taarruz etme görevini
verdi. Bu tümen 4 Nisan’da Karakurt’u ele geçirerek Sarıkamış istikametinde
taarruzlarına devam etti. Ermeniler şehri savunamayarak Novo Selim istikametine
çekilince, 5 Nisan sabahı Sarıkamış ele geçirildi. Fakat buradaki Ermeniler,
kuşatılamadıklarından Kars’a çekilerek burasının savunmasını takviye ettiler.
Ermenilerin Kağızman’da çok
ağır katliamlar yaptıkları haberinin alınması üzerine, 36. Tümen buraya taarruz
ederek 8 Nisan günü Kağızman’ı ele geçirdi. Aynı gün 9. Tümen’in de katılımıyla
36. Tümen Selim Köyü istikametinden Kars’a doğru ilerlemeye başladı. 11
Nisan’da Trabzon’da bulunan Maverai Kafkas Hükümeti temsilcilerinin üç sancağın
Osmanlı’ya verileceğini bildirmesi üzerine harekât durduruldu. Ancak bunun zaman
kazanmak için yapılan bir aldatmaca olduğu ortaya çıkınca, 12 Nisan günü harekâta
devam edildi. 19 Nisan’a kadar üç tümen ileri yanaştırılarak Selim mevzilerine
taarruza başlandı. 22 Nisan günü yapılan genel taarruzla mevziler ele geçirildi
ve 23 Nisan’da Kars’ın kuşatılması için harekâta devam edildi.
Enver Paşa’nın Sarıkamış Harekâtı’ndan
sonra Ruslar, 20.000 Türk’ü çalıştırarak Kars kalesini ve tabyaları son derece
kuvvetli bir savunma mevzii haline getirmişlerdi. Şehrin çevresinde 7 kilometre
mesafeden başlayan lağımlar yapılarak ve 1 kilometre mesafeden başlayan dikenli
teller çekilerek şehrin savunması güçlendirilmişti. 1. Kolordu’nun elinde ağır
topların olmadığı da düşünülünce şehrin bir hücumla ele geçirilmesi oldukça
zordu. Bu sebeple Kazım Bey şehrin kuşatılmasını emretti. 1. Kolordu şehri,
batı ve güneybatıdan kuşatmaya başladı. Yakup Şevki Paşa’nın komutasındaki 2.
Kolordu da kuzey taraftan ve daha uzak mesafeden kuşatmaya katıldı.
Tamamen kuşatıldıklarını gören
Kars’taki Ermenilerin şehri savunma ümitleri kalmayınca Erivan’da bulunan
Ermeni Kolordusu Komutanı General Nazarbekof Kars’tan bir heyet vasıtasıyla 3.
Kolordu Komutanı Vehip Paşa’ya barış ve ateşkes isteyen bir mesaj gönderdi.
Vehip Paşa Trabzon’da olduğundan heyetin getirdiği mesajı alan Kazım Bey;
ateşkes konusunda bir emir almadığını ama tüm silah ve mühimmatı şehirde
bırakmak şartıyla Ermenilerin şehirden ayrılmasına müsaade edebileceğini,
kalmak isteyen sivillerin hayatlarının da garanti altına alınacağını söyledi.
Bu cevabı verdiği gün Nazarbekof’tan ateşkes isteyen bir mesaj daha alan Kazım
Bey, Ermenilerin şehirdeki silah ve mühimmatı geri bölgeye taşımak için zaman
kazanmaya çalıştıklarını anladı.
23 Nisan günü Trabzon’daki
Vehip Paşa’dan gelen mesajda ise; Cenubi Kafkas Cumhuriyeti Hükümeti’nin 1877
sınırlarını esas alan Türk isteklerini kabul ettiği, bu sınırların ilerisinde
bulunan Türk birliklerinin hareketlerini bulundukları yerde durduracakları ve
karşı taraf saldırmadıkça daha ileri gitmeyecekleri bildiriliyordu. Öte yandan
Kars’ı kuşatan birliklerin tabyalara iki kilometre mesafeye kadar yanaşacakları
ve orada duracakları, Kars’ın teslimi görüşmelerine Kazım Bey başkanlığında üç
kişilik bir Türk heyetinin katılacağı bildiriliyordu.
Fakat şehirdeki Ermeniler hala
yerlerinde olduğundan kuşatma ve çatışmalar 24 Nisan günü de devam etti.
Ermeniler, Türk kuvvetlerinin şiddetli saldırıları altında dış mevzileri terk
ederek tabyalara çekildiler. Türk kuvvetleri, verilen emir gereği, tabyalara
iki kilometre yaklaşınca ilerlemeyi durdurdular. Kazım Bey, görüşmeler için
Kümbetli Mevkii’ne gelen Ermeni heyeti ile görüşmeye giderken şehirden topçu
ateşine maruz kalınca çatışmalar tekrar başladı. Bu sefer Ermeni heyeti Kazım
Bey’in yanına geldi. Kazım Bey görüşme odasına, Türk birliklerinin Kars’ı
çepeçevre kuşattığını gösteren bir harita astırmıştı. Görüşmelerde Kazım Bey,
Ermeniler teslim olmadığı takdirde 25 Nisan günü yeniden taarruza geçeceğini
söyledi. Haritayı gören ve Kazım Bey’in tehditkâr ifadelerini duyan Ermeni
heyeti 25 Nisan günü şehrin boşaltılacağını bildirdi.
Ermenilerin şehri
boşaltmasının ardından 25 Nisan günü saat 17.00’da Kars Kalesi Komutanı General
Diyef’in şehri teslim alacak kuvvetleri davet etmesiyle 1. Avcı Taburu şehre
girerek denetimi ele aldı. Ertesi gün de Kazım Bey şehre girdi. Uygulanan
kuşatma sayesinde Ermeniler şehirde 589 top, 86 makineli tüfek, 2525 piyade
tüfeği, 4 uçak, 91 ton un, 13 ton buğday, 190 ton hayvan yemi, 155 ton
peksimet, 23 ton çavdar, 1 ton pirinç, 1267 ton et konservesi, 51 ton sebze, 56
ton şeker, 2 ton limon tozu, 7 ton yağ ve 453 vagon bırakmışlardı. Bu sayede
ikmal zorlukları çeken askeri birlikler Ermeniler vasıtasıyla bir süre yetecek
kadar ikmal maddesi ve silah ele geçirmişlerdi.
Kars’ın ele geçirilmesinden sonra
birliklerin dinlenmesi için harekâta bir süre ara verildi. Batum’da bir
konferans düzenlenecek olması da bunda etkili oldu. Şayet bu toplantıda Türk
istekleri kabul edilmezse harekâta devam edilecekti. 11 Mayıs günü Batum’da
konferans toplandı. Batum toplantısına o sırada bağımsızlığını ilan eden Kuzey Kafkasya
(Dağıstan) hükümeti de bir temsilci ile katıldı. Sovyet hükümeti de toplantıya
katılmak istediyse de taraflar bunu kabul etmediği için katılamadı. Tiflis
yönetimi toplantıya Almanya, Avusturya ve Bulgaristan’ın da katılmasını istedi
fakat bu istek te Türk tarafınca kabul edilmediğinden bu ülkeler de toplantıya
katılamadılar.
Osmanlı Devleti’nin isteği
doğrultusunda, Cenubi Kafkas Hükümeti, 11 Mayıs 1918 günü bağımsızlığını ilan
ettikten sonra görüşmelere başlandı. Türk tarafı 1829 Edirne Anlaşması ile
Ruslara bırakılan ve halkının çoğunluğu Türk olup anavatana katılmak isteyen
Ahıska ve Ahılkelek’in Osmanlı Devleti’ne bırakılmasını istedi. Gürcüler bunu
kabul etmek istemedi. Bunun üzerine 3. Ordu 15 Mayıs günü Arpaçay’ın doğusuna
geçti. İlerleyen Türk birlikleri Gümrü-Culfa demiryolu ile Gümrü-Tiflis
demiryolunu kontrol altına aldı ve bir tabur Gümrü’ye girerek şehri kontrol
altına almayı başardı. Bunun üzerine Batum’da toplanmış olan Maverai Kafkas
Hükumeti temsilcileri Elviye-i Selase’nin Osmanlı toprağı olduğunu kabul etti.
Sonuç:
Bundan sonra Osmanlı Ordusu
Kafkas İslam Ordusu vasıtasıyla Kafkasya’da harekata devam etti. Bu ana kadar incelediğimiz
harekât alanı 1. Dünya Savaşı’nda Türk Ordularının savaştığı cepheler açısından
Doğu Cephesi olarak isimlendirilmektedir. Ordunun ülke içinde savaştığı
cepheler kısmen daha dar ve benzer hava ve iklim şartlarına haizken Doğu
Cephesi diğer cephelere göre çok daha uzun ve aynı zamanda gerek doğal yapısı,
gerekse iklim ve hava şartları açısından birbirinden farklı özellikler
göstermektedir. Bu sebeple bu cephede; müstahkem mevkilerde savunma, mevzi
savunması, cephe taarruzu, yarma, kuşatma gibi çok değişik muharebe usulleri
uygulanmıştır.
Doğu Cephesi muharebeleri;
Karadeniz’den Hamedan’a kadar yaklaşık 1000 kilometrelik bir cephede icra
edilmesi açısından da ayrı bir özellik taşımaktadır. Bölgenin genişliğinden dolayı askeri yoğunluk diğer
cephelere göre farklı olmuştur. Mesela Çanakkale Cephesi’nde metrekareye 10
asker düştüğü halde Doğu Cephesi’nde 10 metrekareye bir asker düşüyordu.
Harekât genel olarak iki
safha halinde gerçekleşmiştir. Türk Ordusu başlangıçtaki bazı taarruz harekâtlarına
rağmen ilk safhada Sarıkamış Harekâtı’nda uğradığı büyük zayiat sebebiyle Ruslar
taarruz durumunda, Türkler ise savunma durumunda olmuştur. Ancak 1917 yılında
Rusya’da ortaya çıkan devrimlerin ardından Rus Ordusu dağılınca Türk ordusu
taarruza geçmiş ve Rus Ordusu’ndan arta kalanlarla Ermeni birlikleri savunma
durumuna geçmişlerdir.
Harekât, bölgenin arazi
yapısı dolayısıyla yollara ve dolayısıyla kıyı şeridi ile nehir havzalarına
bağımlı kalmıştır. Harekât mihverleri; sahil kesimi, Çoruh Havzası, Aras
Havzası ve Murat Havzası’nın açtığı genel istikametleri takip etmiştir.
Sarıkamış taarruzu hariç, geniş kuşatma ve derin harekâtlar yapılmamıştır. Türk
savunması, 1917’ye kadar zaman kazanma ve Rus birliklerini arazi derinliğinde
yıpratma esasına dayanan kuvvet kaptırmadan adım adım savunma şeklinde icra
edilmiştir. Rus taarruzları da bir büyük yarma denemesi hariç daha çok arazi
ele geçirme ve savunma birliklerini ittirme şeklinde meydana gelmiştir. Rusların
deniz üstünlüğü kurması Rus ordusunun sahil kesiminde ilerleyişini
kolaylaştırmıştır.
Ruslar; Ermeni, Nasruri ve
kısmen bazı Kürt aşiretleri ile Rumları Türk ordusunun gerilerinde bozguncu
hareketler ve gerilla harekâtı yapmak için örgütlerken Türkler ise Teşkilatı
Mahsusa mensubu subayların emrindeki gönüllüler vasıtasıyla bunu
gerçekleştirmişlerdir.
01.04.2016. M.Ç.