Suriye ve Ortadoğu'da savaş rüzgarları.
Daha önceki yazılarımda bu yaz Suriye'de değişik ülkelerin ve örgütlerin müdahil olduğu bir savaş çıkabileceğini düşündüğümü belirtmiştim. Zaman geçtikçe bu değerlendirmemi teyit edecek çok sayıda gelişme ortaya çıktı. Bu sebeple bu konuyu tekrar gündeme getirerek değerlendirmelerimi paylaşmanın uygun olacağını düşündüm. Temel tezimiz şudur: Önümüzdeki baharda Ortadoğu’da birçok devletin karıştığı bir savaş çıkabilir. Türkiye Ortadoğu’da bazı bölgeleri işgal edebilir.
(Rusya, ABD, İran, Almanya, İngiltere, Fransa, Suriye, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Çin, KDP, PYD, Nusra, El Kaide, IŞİD, PKK, Terör, İç Savaş, Bölgesel Savaş, Ortadoğu ve Savaş, Şii, Sünni, Nusayri, Türk (men), Arap, Kürt, Hristiyan, Yahudi, İsrail, Lübnan, Ürdün)
Arap Baharı, Kuzey Afrika’da
ortaya çıkıp ilk başarılarının ardından hızla Ortadoğu’ya yayıldı. Türkiye bu
hareketi desteklese de fiziki teması olmadığı için bu hareketlerden doğrudan
etkilenmiyordu. Fakat bu hareket Suriye vasıtasıyla Türkiye sınırına dayanınca
bu durum artık Türkiye’nin sadece dışişleri ile değil aynı zamanda iç işleri
ile ilgili bir konu haline geldi. Çünkü ilk çatışmaların ardından Türkiye’ye
doğru yoğun bir mülteci akını ortaya çıktı. Türkiye bu akını oldukça iyi bir
çalışmayla, sınıra yakın bölgelerde kurduğu kamplarla yönetmeye başladı.
Türkiye, Suriye’de ortaya çıkan
rejim karşıtı hareketleri psikolojik olarak desteklese de başlangıçta Esat
rejimi ile görüşmeler vasıtasıyla bu durumu barışçıl bir şekilde Suriye
yönetiminin değiştirilmesi için kullanmaya çalıştı. Bu sebeple Suriye rejimi
ile çok sayıda görüşme yapıldı fakat her dikta rejimi gibi Suriye’nin Baas
rejimi de ne olursa olsun hayatta kalabilmek uğruna ülkenin kan gölüne dönmesi
riskini göze aldı ve direnişlere çok sert bir şekilde müdahale etti.
Artan insanlık dışı katliamlar ve
yoğun mülteci akınının devam etmesi üzerine Türkiye tavrını değiştirerek
Suriye’ye karşı doğrudan cephe aldı ve muhalif grupları desteklemeye,
örgütlemeye ve birleştirmeye çalıştı. Türkiye, başlangıçta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO)
gibi Suriye Ordusu’ndan kopan kişilerin kurduğu bir örgütü desteklerken Türkmen
nüfusunu da bu örgüt içinde yer almaya sevk etmeye çalıştı. Fakat ardından,
Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler tarafından da desteklendiği için hızla
güç kazanan NUSRA’yı da destekledi ve ÖSO ile işbirliğine sevk etmeye çalıştı.
Ancak bu sırada ortaya çıkan ve
kimler tarafından kurulduğu veya kurdurulduğu hakkında birçok spekülasyon olan
Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ortaya çıkınca tüm hesaplar değişti. Çünkü
radikal ve oldukça saldırgan politikalar izleyen bu örgüt kısa sürede Irak
toprakları ile birlikte Suriye’nin önemli bir kesimini ele geçirdi. Dolayısıyla
Suriye sorunu aynı zamanda bir Irak ve Ortadoğu sorunu haline geldi. Bu örgüt
Afganistan-Rusya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan değişik ülkelerdeki
cihadistleri de kendine çekince giderek yerel bir örgütten uluslararası bir
örgüte doğru evrim geçirmeye başladı. Fakat örgütü idare edenler yine de (bence)
uygun bir strateji takip ederek söylemlerini kısıtlı bir düşman grubuna
yönelttiler ve eylemlerini bölgedeki bu düşmanlara karşı yaptılar. Örgütün başlangıçtaki
düşmanları; Esat Rejimi ile onu destekleyen İran ve Rusya idi.
Fakat örgüt büyüdükçe ve etki
alanı genişledikçe söylemlerinde ve eylemlerinde değişimler ortaya çıkmaya
başladı. Bir yerden sonra örgüt çok büyük bir yanlış yaparak düşman tablosuna
İsrail, ABD ve Avrupa ülkelerini de eklemeye başladı. Bu, örgütün uluslararası
eylemlere girişebileceğinin de ilk işareti oldu. Tabii böylece El Kaide gibi
tüm dünyanın düşmanlığını kazanmak için yapılan çok yanlış bir stratejik
hamlenin de ilk adımlarının atılmasına sebep oldu. Bunda, örgüt yöneticilerinin
vizyonsuzluğu gibi örgüt büyüdükçe içeriye sızan başta Rusya olmak üzere
değişik ülkelerden gelen militanlar da etkili olmuş olabilir. Nitekim artık
etkinliği oldukça azalan El Kaide elemanının Ekim 2014’ten itibaren giderek
daha büyük gruplar halinde IŞİD’e katılması örgütün stratejisinde köklü bir
değişimin de önemli işaretlerinden biriydi. Nitekim kameralar önünde Batılı
bazı gazetecilerin kafalarını kesme şeklinde nefret uyandıran eylemler de bir
süre önce başlamıştı.
ABD, Suriye’de; başlangıçtan
itibaren doğrudan müdahale yerine, savaşan tarafları enerjilerini birbirleri
üzerinde harcayacakları ve her iki tarafın da eylemlerini ABD'ye tehdit
oluşturacak şekillerde yöneltmelerini engelleyecek şekilde tarafları
destekledi. Bunun arkasında ABD politikasında motive ederek harekete geçmekten
daha fazla iş yapmayı amaçlayan dış politikadaki kırılma vardı. Bir tarafta,
ABD için en iyi seçim olmamakla birlikte, tek pratik seçim olarak gördükleri
Suriye modelini destekleyenler vardı. Diğer tarafta ise, Libya'da gördüğümüz
gibi, ahlaki nedenler öne sürenler ve tiranları indirmenin kendisinin de önemli
bir şey olduğunu düşünenler vardı. Fakat Libya'da elde edilen sonuçlar, bu
grubu savunma durumuna sokmuştu. Bu sebeple ABD, güçler dengesi modelini
uygulamayı seçmek zorunda kaldı.
Fakat Suriye krizi, IŞİD
eylemlerinin ardından, ABD’yi muhalefete destek yerine kendisi de yönetim
muhalifi bir örgüt olan IŞİD’e, bazı Batı ülkeleri ile hava harekâtı yapmak
zorunda bıraktı. Suriye’ye müdahale aslında sadece Suriye ve IŞİD ile de ilgili
değildi. Soğuk Savaş’ın ardından ABD’nin Rusya’yı kuzeye doğru iterek onun etki
alanını giderek sınırlaması seklindeki stratejisi, 2008 yılında Gürcistan ve
2014’te Ukrayna’da Rusya’nın askeri müdahalesi ile sonuçlanmıştı. Rusya artık
süper güç olmaktan çok uzak olmakla birlikte hala yakın çevresinde, her şeyi
göze alarak çıkarlarını korumak için askeri güç kullanabiliyordu. Ayrıca Rusya
ABD ve AB politikalarına karşı Ortadoğu’da da İran ve Suriye ile yaptığı
işbirliği ile karşı tedbirler almaya çalışıyordu. Nitekim Esat rejimi
başlangıçtan itibaren HİZBULLAH ve İran ile birlikte Rusya tarafından desteklenmişti.
Bunun bir sebebi de Rusya’nın Tartus’ta bulunan askeri üslerini kaybetme endişesinden
kaynaklanıyordu. Eğer Suriye’de rejim düşerse Rusya Akadeniz’deki tek üssünü de
kaybedeceğinden etki alanı da daralmış olacaktı.
2014 yılından itibaren IŞİD,
Suriye’deki Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kobani Bölgesine ve aynı zamanda ÖSO ve
Nusra kontrolündeki bölgelere saldırdı. Durumdan endişe eden Türkiye KDP
güçlerinin Türk toprakları üzerinden bölgeye geçmesine izin verdi. Ancak kısa
süre içinde KDP’nin bölgede etkinlik kuramayacağının ortaya çıkması Türkiye’yi
ve KDP’yi endişelendirdi. Çünkü bölgede PKK’nın Suriye kolu olan PYD kontrolü
ele geçirmişti ve KDP’nin etkinlik kurmasına müsaade etmiyordu. Çoğu kişiye
ilginç gelebilir ama Baas Rejimi muhalif grup gibi görünen PYD’yi destekledi
çünkü PYD kendisinden çok Türkiye ve diğer muhalif gruplar için tehdit teşkil
ediyordu. Nitekim Türkiye bunu kısa süre içinde kavradı. Çünkü PYD, ABD hava
operasyonlarından da faydalanarak birbirinden çok uzak üç Kürt bölgesinden
ikisini birleştirerek üçüncü bölge olan Afrin bölgesine doğru taarruza başladı.
2015 yılında ortaya çıkan ve
insanı hayrete düşüren bazı gelişmeler durumu daha da karmaşık hale getirdi.
IŞİD sırayla Fransa ve Türkiye’de büyük terör eylemleri yapmakla kalmayıp aynı
zamanda bir Rus yolcu uçağına da eylem yaptı. Bu eylemler sanki gizli bir elin
tüm taraf devletlerin Suriye İç savaşının içine çekilmesi için yapılmış planlı
bir provokasyon gibiydi ve başarılı da oldu. Rusya Eylül 2015’ten itibaren
Suriye’ye açık askeri destek vermeye ve hava kuvvetleri ile bazı hedefleri bombalamaya
başladı.
Ülkesinde yapılan terör eyleminin
ardından Fransa, İngiltere’yi de ikna ederek bölgeye deniz platformları ve hava
unsurlarını gönderdi. Zaten Fransa, Suriye ile Osmanlı zamanından beri
ilgiliydi. Bu sırada Avrupa için çok önemli bir başka sorun ortaya çıkmaya
başladı. 2015 yılında, Türkiye’de sayıları 3 milyona yaklaştığı söylenen
sığınmacılar giderek daha yoğun bir şekilde Avrupa’ya kaçak yollardan geçmeye
başladılar. Mültecilerin sayısı giderek artınca başta Almanya olmak üzere tüm
AB ülkeleri kontrol edilmesi güç bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya kaldıklarını
görerek panik halinde harekete geçtiler. Artık uzaktan seyrettikleri sorunlar
kendi ülkelerine ulaştığı için AB dehşete düştü ve bazı tedbirler almaya
başladı. Almanya bölgeye deniz gücü gönderirken Türkiye’yi mültecileri
ülkesinde tutmak için ikna çabalarına başladı.
Herkes Suriye’ye müdahale etmek
için IŞİD’i bahane gösterirken bunun gerçek olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Rusya
hava kuvvetleri ile İran ve HİZBULLAH güçlerince desteklenen Esat Rejimi IŞİD’e
değil de kuzeyde stratejik bir bölgeyi kontrol eden (Halep ve Lazkiye
arasındaki bölge) ÖSO, NUSRA ve Türkmenlere saldırmaya başladı. Zaten IŞİD
bölgesi Suriye’de küçük te olsa bir devleti yönetmeyi hesaplayan Esat güçleri
açısından hiçbir stratejik önem taşımıyordu. Jeopolitik ve Jeostratejik açıdan
önemli olan ve tarih boyunca Suriye’de hüküm sürenlerin elde etmeye her zaman
önem verdikleri Akdeniz sahiline yakın bölgeler ile Şam’dan kuzeye doğru
Halep’e ve nihayet bu günkü Türkiye sınırına kadar uzanan bölgeyi ele geçirmek
gelecekteki bir Esat devleti için hayati öneme sahipti. Bu yüzden bu bölgeyi
ele geçirmek için Rus hava kuvvetleri desteğinde yoğun bir askeri harekâta
başladılar.
Bu durumu gören Türkiye, Rus hava
saldırılarından rahatsızlığını ifade etse de Rusya tarafından dikkate alınmadı.
Suriye’de mültecileri yerleştirebileceği tampon bölge veya bölgeler oluşturmayı
dile getirdi fakat buna da diğer ülkelerden destek bulamadı. Bunun üzerine Rusya’ya
kararlılığını ve gücünü gösterme ihtiyacı hissetti ve hava sahası ihlali
hakkında yapılan uyarıları umursamayan Rus uçağını düşürdü. Bu durum ortamın
daha da gerilmesine sebep oldu. Bu olay, artık Suriye sorununun en kısa sürede
çözülmesi gerektiğini tüm dünyaya gösterdi.
Ruslar, Cenevre görüşmelerinde
sorunun çözülebileceğini düşünerek çözüm öncesinde stratejik bölgelerde
maksimum toprağın Esat rejiminin eline geçmesi için saldırılarına hız verdi.
Fakat Cenevre görüşmelerinde Suudi Arabistan-Türkiye ve Katar tarafından
desteklenen muhalefet masayı terk edince Rusya yeni bir endişe içine girdi.
Türkiye ve Suudi Arabistan’ın 2016 yazında Suriye’ye askeri müdahalede
bulunacağını, muhaliflerin buna güvenerek masadan kalktığını söylemeye başladı.
Bence bunda haksız da değil. Çünkü tüm işaretler
önümüzdeki yaz Suriye sorununun öyle ya da böyle çözüleceğini işaret ediyor. Bu
da muhtemelen ülkenin Irak’a benzer şekilde bölgelere ayrılması şeklinde
olacaktır. Bu kadar birbirlerine zulmeden insanların bundan sonra normal bir
birlik kurması mümkün değil gibi görünüyor. Zaten tarafları destekleyen
ülkelerin de hedef ve beklentileri birbiriyle tezat teşkil ettiğinden tüm Suriye
halkı istese de bunların tek bir devlet yapılanmasına izin vermesi çok mümkün
değil. Bunu söylerken masa başında ahkâm kesmiyorum. Sadece aşağıda açıkladığım
sebeplere dayanarak yaptığım durum muhakemesine göre ulaştığım sonucu
açıklıyorum.
Öncelikle Rusya’nın tavrına
bakalım. Rusya, var gücüyle Esat’ı destekleyerek aceleci bir tavırla kuzeyde
maksimum toprak ele geçirerek Türkiye’nin etki sahasını daraltmaya çalışıyor.
Ayrıca Türkiye’yi zora sokmak için PYD’yi destekliyor. Öte yandan bölgeye yakın
olan Ermenistan’a askeri birlik ve silah yığınağı yapıyor. Muhtemelen bunları ihtiyaca
göre bölgede kullanacak veya çatışmalar Batı tarafından Ermenistan’a
kaydırılırsa orada kullanacak.
Bölgedeki olaylarla doğrudan ilgili
olan İran, yıllardır imza atmadığı nükleer enerji ile ilgili Batı’nın
dayatmasını yakın zamanda kabul ederek bir anlaşmaya imza attı. Bence İran,
elinin serbest kalması için bunu yaptı. ABD ile Batı’yı, yıllardır ambargo
uygulanan ve tüketime aç büyük bir nüfusa sahip olan ülkedeki pazarın ele
geçirilmesi ve petrol/doğalgaz gibi hammaddelerin uygun fiyata alınması konusunda
birbirine karşı kullanmak ve sadece Suriye sorununa odaklanmak istiyor. Ayrıca Suudi
Arabistan ile ortaya çıkan sürtüşmelerde de daha rahat olmak istiyor. Öte
yandan İran’da etnik uyanış son yıllarda giderek yükselmekte. İran buna engel
olmak için diğer sorunlarından bir süre için kurtulmak ihtiyacını hissediyor
olabilir.
Türkiye’ye gelirsek, güvenlik
güçleri alışık olmadığımız bir şekilde kar kış demeden, şehirlerde devlet
içinde devlet olmaya çalışan PKK’ya karşı kararlı bir biçimde operasyonlar
yaptı. Bence amaç, bahara kadar bu sorunu çözmek. Çünkü eğer PYD ile işbirliği
içindeki bir PKK, sınıra yakın bölgelerdeki yerleşim yerlerinin kontrolünü
elinde tutarsa, bu durum bölgede büyük bir tehdit oluşturma potansiyeline
sahip. Türkiye ayrıca, Rusya ile ilişkilerin bozulması pahasına Suriye’de
Türkmen kartını daha kararlı bir şekilde kullanmaya başladı. Bu da yakında
aktif bir tutum sergileyeceğine işaret etmektedir.
Suudi Arabistan, İran kaynaklı
Şii hareketleri yüzünden iç karışıklık çıkmasından endişeli. İçerde Şii gruplar
sıkı bir şekilde kontrol altına alındı. İslam Barış Gücü adı altında
Ortadoğu’da Sünni bir askeri birlik oluşturmaya çalışıyor. Suriye, bölgeye İran
ve Rusya’yı sokması dolayısıyla Suudi Arabistan için önemli bir tehdit. Nitekim
baharda Suriye’ye gireceğine dair söylentiler arttı.
ABD, Gürcistan ve Ukrayna’da
Rusya’yı sınırlama çabalarında çok başarılı olamadı. Bu ülkelerin bir kısmı
koparak Rusya’nın eline geçti. Şimdi Rusya’yı Akdeniz’de sınırlayarak mevzi
kazanmak istiyor. Ayrıca IŞİD gibi örgütlerden daha önce çektikleri göz önüne
alınırsa bu örgütü daha fazla güçlenmeden ortadan kaldırmaya çalışması normal
görünüyor. Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimi, PYD bölgesini Akdeniz’e
ulaştırarak birleştirmek ve denize açılan bir Kürdistan kurmak ABD için bir
hedef olabilir.
Fransa, bölgeye tarihi ilgisi
olan bir ülke. Suriye 1930’lu yıllara kadar Fransız mandası altındaydı. O
zamanlar Nusayriler, Dürziler, Ermeniler ve diğer Hristiyan kökenli halklara
dayanan Fransa şimdi Nusayrilerden Esat rejimi sebebiyle kopmuş durumda ama
diğer kartlarını oynamaya devam edebilir.
Suriye sorunu artık aynı zamanda
bir Irak sorunu haline geldiği için Irak’ta tarihten gelen bağları olan ve şu
anda da petrol şirketleri ile Irak’ta aktif olan İngiltere de bölgeye müdahil
olacaktır. Irak petrollerinin Akdeniz’e uzanan bir Kürdistan üzerinden Keseb
veya Lazkiye vasıtasıyla Avrupa pazarına taşınması İngiltere ve Fransa için
uygun bir hareket tarzı olacağından PYD ile birlikte hareket etmeleri mümkün
görünmektedir.
Almanya ise daha çok mülteci
akınından çekinmektedir. Bunun için biran önce Suriye sorununun çözülmesini
istiyor. Bu sebeple olaya müdahil olmaya başladı. Mültecilerin Türkiye
sınırında bir tampon bölgede yerleştirilmesini destekleyebilir. Ayrıca,
Avrupa’da Ukrayna harekât alanında istediği gibi durduramadığı Rusya’yı bu
bölgede sınırlamak isteyecektir.
Bu söylediklerim yukarıda da
söylediğim gibi masa veya harita başında yapılmış bir fikir jimnastiği
değildir. Bence şimdiye kadar önemli adımlar atılmış, herkes yazın gelmesini
beklemektedir. Kanaatimce baharın gelmesiyle birlikte; Mart veya en geç nisan
ayında, Suriye’ye karşı çokuluslu bir harekât başlayacaktır. Yukarıda
açıkladığım gelişmelerin yanında son günlerde yapılan ikili ziyaretler de buna
işaret etmektedir. Biden askeri yetkililerle Türkiye’ye gelmiş, basın önünde
Biden ve Türk siyasi şahsiyetleri görünürlerken askeri yetkililer harita
başında son koordinasyonları yapmışlardır. Başbakanımız Suudi Arabistan’a
Genelkurmay Başkanı ile gitmiş ve Genelkurmay Başkanı nedense muharebe elbisesi
(kamuflaj elbise) ile basına fotoğraf verilmiştir. Bence bu bir mesajdır. Yakında
Merkel de Türkiye’ye geliyor. Muhtemelen onun yanında da askeri uzmanlar
olacaktır. Ayrıca Türkiye zaten şimdiden bazı adımlar atmıştır. Mesela Türkiye,
KDP’nin davetiyle yakın zaman önce Musul yakınlarında bir üs kurmuştur.
Tüm bunlar bana göre baharda
yapılacak bir harekâta işaret etmektedir. Türkiye bu harekâta Irak’ta; Musul
bölgesinden, Suriye’de; Yayladağı ve Kilis bölgelerinden katılacaktır. Bir
tampon bölge oluşturduktan sonra da duracaktır. Eğer karar verme merciinde ben
olsam İdlip ve Halep’i, en azından bunların kuzeyindeki kırsal bölgeleri ele
geçiririm. Böylece PYD’nin Afrin ile birleşip denize çıkması veya Esat ile
temasa geçmesi önlenecektir. Ayrıca Türkmen bölgesi ele geçirilerek Türkmen
varlığının yok edilmesi önlenecektir. Diğer yandan Esat rejiminin kuzeyden
daima tehdit edilebileceği bir konum elde bulundurulmuş olacaktır. Zaten bunu
gören Rusya ve Esat bu durumu engellemek için Eylül 2015’ten beri canla başla
çalışmaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin Suriye’ye bu iki bölgeden gireceğini
değerlendiriyorum.
Diğer bölgelerde de ABD ve AB
(İngiliz, Fransız, Alman) askerleri daha çok hava kuvvetleri ve Özel Kuvvetler
vasıtasıyla ve özellikle IŞİD üzerine askeri harekât icra edeceklerdir. Ama bunlar
kendi askerleri yerine bölgesel aktörleri de kullanabilir. Suudi Arabistan da güney
bölgelerine asker sevk edebilir. Nitekim bu yönde açıklamalar yapıldığı ve Esat
rejiminin buna karşı açıklamalar yaptığı basına yansımıştır.
Burada çatışmanın taraflarını da
şöyle gruplayabiliriz. Türkiye-Suudi Arabistan-Katar ve KDP (KDP Türkiye ile işbirliği yapmaktadır. Çünkü
PYD yani PKK kendisinin Suriye’de etkinlik kurmasını engellemektedir. Ayrıca
IŞİD, KDP’ye saldırınca kendisini fiilen sadece Türkiye desteklemiştir. Bu
sebeple KDP geleceğinin Türkiye’ye bağlı olduğunu görmektedir.) ile
NUSRA-Türkmenler-ÖSO ve bazı küçük İslamcı grupların oluşturduğu iç çekirdeğin
karşısında Rusya-İran-HİZBULLAH-Esat güçleri ve bazı küçük aşırı sol örgüt
militanları olacaktır. PYD hem Rusya ile hem de ABD ve AB ile flört etmektedir.
Muhtemelen AB ve ABD desteğinde IŞİD’e karşı savaşacak ve etki alanını Akdeniz’e
doğru genişletmeye çalışacaktır. ABD ve AB’nin esas hedefi IŞİD olacak, bunlar Suriye’de
PYD ile hareket ederken Irak’ta KDP ile beraber hareket edeceklerdir.
Herkes kendi bölgesini alacak
fakat kimse birbiri ile çatışmaya girmeyecektir. En azından ben öyle umuyorum.
İnşallah ülkeler arası çatışma yaşanıp ta bölgesel bir sorun uluslararası bir
çatışmaya dönüşmez.
Burada yazdığım
düşünceler sadece bana ait düşüncelerdir. Herhangi bir özel veya resmi kurum
ile bir ilgisi yoktur. Değerlendirmeleri yaparken sadece basın organlarına
yansıyan bilgilerden yararlanılmıştır. Bu sebeple brada yapılan
değerlendirmeler benden (yazardan) başka hiç kimseyi bağlamaz.
Yararlanılan kaynaklar:
1. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/c9GUw3NkRCH
2. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/PSRGoYX1Afu
3.https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/HeE5hxeaPEE
4. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/M2zrbnind3A
5.https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/aZnekY8tPxe
6. Gazeteler, dergiler ve Tv haber
kanalları.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder