11 Şubat 2016 Perşembe

Önümüzdeki yaz Suriye'de, birçok devletin ve örgütün katıldığı büyük bir savaş olabilir. Türkiye bu durumda Suriye'ye girecektir.


Suriye ve Ortadoğu'da savaş rüzgarları.

Daha önceki yazılarımda bu yaz Suriye'de değişik ülkelerin ve örgütlerin müdahil olduğu bir savaş çıkabileceğini düşündüğümü belirtmiştim. Zaman geçtikçe bu değerlendirmemi teyit edecek çok sayıda gelişme ortaya çıktı. Bu sebeple bu konuyu tekrar gündeme getirerek değerlendirmelerimi paylaşmanın uygun olacağını düşündüm. Temel tezimiz şudur: Önümüzdeki baharda Ortadoğu’da birçok devletin karıştığı bir savaş çıkabilir. Türkiye Ortadoğu’da bazı bölgeleri işgal edebilir. 

(Rusya, ABD, İran, Almanya, İngiltere, Fransa, Suriye, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Çin, KDP, PYD, Nusra, El Kaide, IŞİD, PKK, Terör, İç Savaş, Bölgesel Savaş, Ortadoğu ve Savaş, Şii, Sünni, Nusayri, Türk (men), Arap, Kürt, Hristiyan, Yahudi, İsrail, Lübnan, Ürdün)

Arap Baharı, Kuzey Afrika’da ortaya çıkıp ilk başarılarının ardından hızla Ortadoğu’ya yayıldı. Türkiye bu hareketi desteklese de fiziki teması olmadığı için bu hareketlerden doğrudan etkilenmiyordu. Fakat bu hareket Suriye vasıtasıyla Türkiye sınırına dayanınca bu durum artık Türkiye’nin sadece dışişleri ile değil aynı zamanda iç işleri ile ilgili bir konu haline geldi. Çünkü ilk çatışmaların ardından Türkiye’ye doğru yoğun bir mülteci akını ortaya çıktı. Türkiye bu akını oldukça iyi bir çalışmayla, sınıra yakın bölgelerde kurduğu kamplarla yönetmeye başladı.
Türkiye, Suriye’de ortaya çıkan rejim karşıtı hareketleri psikolojik olarak desteklese de başlangıçta Esat rejimi ile görüşmeler vasıtasıyla bu durumu barışçıl bir şekilde Suriye yönetiminin değiştirilmesi için kullanmaya çalıştı. Bu sebeple Suriye rejimi ile çok sayıda görüşme yapıldı fakat her dikta rejimi gibi Suriye’nin Baas rejimi de ne olursa olsun hayatta kalabilmek uğruna ülkenin kan gölüne dönmesi riskini göze aldı ve direnişlere çok sert bir şekilde müdahale etti.
Artan insanlık dışı katliamlar ve yoğun mülteci akınının devam etmesi üzerine Türkiye tavrını değiştirerek Suriye’ye karşı doğrudan cephe aldı ve muhalif grupları desteklemeye, örgütlemeye ve birleştirmeye çalıştı. Türkiye, başlangıçta Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) gibi Suriye Ordusu’ndan kopan kişilerin kurduğu bir örgütü desteklerken Türkmen nüfusunu da bu örgüt içinde yer almaya sevk etmeye çalıştı. Fakat ardından, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeler tarafından da desteklendiği için hızla güç kazanan NUSRA’yı da destekledi ve ÖSO ile işbirliğine sevk etmeye çalıştı.
Ancak bu sırada ortaya çıkan ve kimler tarafından kurulduğu veya kurdurulduğu hakkında birçok spekülasyon olan Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) örgütü ortaya çıkınca tüm hesaplar değişti. Çünkü radikal ve oldukça saldırgan politikalar izleyen bu örgüt kısa sürede Irak toprakları ile birlikte Suriye’nin önemli bir kesimini ele geçirdi. Dolayısıyla Suriye sorunu aynı zamanda bir Irak ve Ortadoğu sorunu haline geldi. Bu örgüt Afganistan-Rusya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan değişik ülkelerdeki cihadistleri de kendine çekince giderek yerel bir örgütten uluslararası bir örgüte doğru evrim geçirmeye başladı. Fakat örgütü idare edenler yine de (bence) uygun bir strateji takip ederek söylemlerini kısıtlı bir düşman grubuna yönelttiler ve eylemlerini bölgedeki bu düşmanlara karşı yaptılar. Örgütün başlangıçtaki düşmanları; Esat Rejimi ile onu destekleyen İran ve Rusya idi.
Fakat örgüt büyüdükçe ve etki alanı genişledikçe söylemlerinde ve eylemlerinde değişimler ortaya çıkmaya başladı. Bir yerden sonra örgüt çok büyük bir yanlış yaparak düşman tablosuna İsrail, ABD ve Avrupa ülkelerini de eklemeye başladı. Bu, örgütün uluslararası eylemlere girişebileceğinin de ilk işareti oldu. Tabii böylece El Kaide gibi tüm dünyanın düşmanlığını kazanmak için yapılan çok yanlış bir stratejik hamlenin de ilk adımlarının atılmasına sebep oldu. Bunda, örgüt yöneticilerinin vizyonsuzluğu gibi örgüt büyüdükçe içeriye sızan başta Rusya olmak üzere değişik ülkelerden gelen militanlar da etkili olmuş olabilir. Nitekim artık etkinliği oldukça azalan El Kaide elemanının Ekim 2014’ten itibaren giderek daha büyük gruplar halinde IŞİD’e katılması örgütün stratejisinde köklü bir değişimin de önemli işaretlerinden biriydi. Nitekim kameralar önünde Batılı bazı gazetecilerin kafalarını kesme şeklinde nefret uyandıran eylemler de bir süre önce başlamıştı.

ABD, Suriye’de; başlangıçtan itibaren doğrudan müdahale yerine, savaşan tarafları enerjilerini birbirleri üzerinde harcayacakları ve her iki tarafın da eylemlerini ABD'ye tehdit oluşturacak şekillerde yöneltmelerini engelleyecek şekilde tarafları destekledi. Bunun arkasında ABD politikasında motive ederek harekete geçmekten daha fazla iş yapmayı amaçlayan dış politikadaki kırılma vardı. Bir tarafta, ABD için en iyi seçim olmamakla birlikte, tek pratik seçim olarak gördükleri Suriye modelini destekleyenler vardı. Diğer tarafta ise, Libya'da gördüğümüz gibi, ahlaki nedenler öne sürenler ve tiranları indirmenin kendisinin de önemli bir şey olduğunu düşünenler vardı. Fakat Libya'da elde edilen sonuçlar, bu grubu savunma durumuna sokmuştu. Bu sebeple ABD, güçler dengesi modelini uygulamayı seçmek zorunda kaldı.
Fakat Suriye krizi, IŞİD eylemlerinin ardından, ABD’yi muhalefete destek yerine kendisi de yönetim muhalifi bir örgüt olan IŞİD’e, bazı Batı ülkeleri ile hava harekâtı yapmak zorunda bıraktı. Suriye’ye müdahale aslında sadece Suriye ve IŞİD ile de ilgili değildi. Soğuk Savaş’ın ardından ABD’nin Rusya’yı kuzeye doğru iterek onun etki alanını giderek sınırlaması seklindeki stratejisi, 2008 yılında Gürcistan ve 2014’te Ukrayna’da Rusya’nın askeri müdahalesi ile sonuçlanmıştı. Rusya artık süper güç olmaktan çok uzak olmakla birlikte hala yakın çevresinde, her şeyi göze alarak çıkarlarını korumak için askeri güç kullanabiliyordu. Ayrıca Rusya ABD ve AB politikalarına karşı Ortadoğu’da da İran ve Suriye ile yaptığı işbirliği ile karşı tedbirler almaya çalışıyordu. Nitekim Esat rejimi başlangıçtan itibaren HİZBULLAH ve İran ile birlikte Rusya tarafından desteklenmişti. Bunun bir sebebi de Rusya’nın Tartus’ta bulunan askeri üslerini kaybetme endişesinden kaynaklanıyordu. Eğer Suriye’de rejim düşerse Rusya Akadeniz’deki tek üssünü de kaybedeceğinden etki alanı da daralmış olacaktı.  
2014 yılından itibaren IŞİD, Suriye’deki Kürtlerin çoğunlukta olduğu Kobani Bölgesine ve aynı zamanda ÖSO ve Nusra kontrolündeki bölgelere saldırdı. Durumdan endişe eden Türkiye KDP güçlerinin Türk toprakları üzerinden bölgeye geçmesine izin verdi. Ancak kısa süre içinde KDP’nin bölgede etkinlik kuramayacağının ortaya çıkması Türkiye’yi ve KDP’yi endişelendirdi. Çünkü bölgede PKK’nın Suriye kolu olan PYD kontrolü ele geçirmişti ve KDP’nin etkinlik kurmasına müsaade etmiyordu. Çoğu kişiye ilginç gelebilir ama Baas Rejimi muhalif grup gibi görünen PYD’yi destekledi çünkü PYD kendisinden çok Türkiye ve diğer muhalif gruplar için tehdit teşkil ediyordu. Nitekim Türkiye bunu kısa süre içinde kavradı. Çünkü PYD, ABD hava operasyonlarından da faydalanarak birbirinden çok uzak üç Kürt bölgesinden ikisini birleştirerek üçüncü bölge olan Afrin bölgesine doğru taarruza başladı.
2015 yılında ortaya çıkan ve insanı hayrete düşüren bazı gelişmeler durumu daha da karmaşık hale getirdi. IŞİD sırayla Fransa ve Türkiye’de büyük terör eylemleri yapmakla kalmayıp aynı zamanda bir Rus yolcu uçağına da eylem yaptı. Bu eylemler sanki gizli bir elin tüm taraf devletlerin Suriye İç savaşının içine çekilmesi için yapılmış planlı bir provokasyon gibiydi ve başarılı da oldu. Rusya Eylül 2015’ten itibaren Suriye’ye açık askeri destek vermeye ve hava kuvvetleri ile bazı hedefleri bombalamaya başladı.
Ülkesinde yapılan terör eyleminin ardından Fransa, İngiltere’yi de ikna ederek bölgeye deniz platformları ve hava unsurlarını gönderdi. Zaten Fransa, Suriye ile Osmanlı zamanından beri ilgiliydi. Bu sırada Avrupa için çok önemli bir başka sorun ortaya çıkmaya başladı. 2015 yılında, Türkiye’de sayıları 3 milyona yaklaştığı söylenen sığınmacılar giderek daha yoğun bir şekilde Avrupa’ya kaçak yollardan geçmeye başladılar. Mültecilerin sayısı giderek artınca başta Almanya olmak üzere tüm AB ülkeleri kontrol edilmesi güç bir sığınmacı akınıyla karşı karşıya kaldıklarını görerek panik halinde harekete geçtiler. Artık uzaktan seyrettikleri sorunlar kendi ülkelerine ulaştığı için AB dehşete düştü ve bazı tedbirler almaya başladı. Almanya bölgeye deniz gücü gönderirken Türkiye’yi mültecileri ülkesinde tutmak için ikna çabalarına başladı.
Herkes Suriye’ye müdahale etmek için IŞİD’i bahane gösterirken bunun gerçek olmadığı kısa sürede ortaya çıktı. Rusya hava kuvvetleri ile İran ve HİZBULLAH güçlerince desteklenen Esat Rejimi IŞİD’e değil de kuzeyde stratejik bir bölgeyi kontrol eden (Halep ve Lazkiye arasındaki bölge) ÖSO, NUSRA ve Türkmenlere saldırmaya başladı. Zaten IŞİD bölgesi Suriye’de küçük te olsa bir devleti yönetmeyi hesaplayan Esat güçleri açısından hiçbir stratejik önem taşımıyordu. Jeopolitik ve Jeostratejik açıdan önemli olan ve tarih boyunca Suriye’de hüküm sürenlerin elde etmeye her zaman önem verdikleri Akdeniz sahiline yakın bölgeler ile Şam’dan kuzeye doğru Halep’e ve nihayet bu günkü Türkiye sınırına kadar uzanan bölgeyi ele geçirmek gelecekteki bir Esat devleti için hayati öneme sahipti. Bu yüzden bu bölgeyi ele geçirmek için Rus hava kuvvetleri desteğinde yoğun bir askeri harekâta başladılar.
Bu durumu gören Türkiye, Rus hava saldırılarından rahatsızlığını ifade etse de Rusya tarafından dikkate alınmadı. Suriye’de mültecileri yerleştirebileceği tampon bölge veya bölgeler oluşturmayı dile getirdi fakat buna da diğer ülkelerden destek bulamadı. Bunun üzerine Rusya’ya kararlılığını ve gücünü gösterme ihtiyacı hissetti ve hava sahası ihlali hakkında yapılan uyarıları umursamayan Rus uçağını düşürdü. Bu durum ortamın daha da gerilmesine sebep oldu. Bu olay, artık Suriye sorununun en kısa sürede çözülmesi gerektiğini tüm dünyaya gösterdi.
Ruslar, Cenevre görüşmelerinde sorunun çözülebileceğini düşünerek çözüm öncesinde stratejik bölgelerde maksimum toprağın Esat rejiminin eline geçmesi için saldırılarına hız verdi. Fakat Cenevre görüşmelerinde Suudi Arabistan-Türkiye ve Katar tarafından desteklenen muhalefet masayı terk edince Rusya yeni bir endişe içine girdi. Türkiye ve Suudi Arabistan’ın 2016 yazında Suriye’ye askeri müdahalede bulunacağını, muhaliflerin buna güvenerek masadan kalktığını söylemeye başladı.
Bence bunda haksız da değil. Çünkü tüm işaretler önümüzdeki yaz Suriye sorununun öyle ya da böyle çözüleceğini işaret ediyor. Bu da muhtemelen ülkenin Irak’a benzer şekilde bölgelere ayrılması şeklinde olacaktır. Bu kadar birbirlerine zulmeden insanların bundan sonra normal bir birlik kurması mümkün değil gibi görünüyor. Zaten tarafları destekleyen ülkelerin de hedef ve beklentileri birbiriyle tezat teşkil ettiğinden tüm Suriye halkı istese de bunların tek bir devlet yapılanmasına izin vermesi çok mümkün değil. Bunu söylerken masa başında ahkâm kesmiyorum. Sadece aşağıda açıkladığım sebeplere dayanarak yaptığım durum muhakemesine göre ulaştığım sonucu açıklıyorum.
Öncelikle Rusya’nın tavrına bakalım. Rusya, var gücüyle Esat’ı destekleyerek aceleci bir tavırla kuzeyde maksimum toprak ele geçirerek Türkiye’nin etki sahasını daraltmaya çalışıyor. Ayrıca Türkiye’yi zora sokmak için PYD’yi destekliyor. Öte yandan bölgeye yakın olan Ermenistan’a askeri birlik ve silah yığınağı yapıyor. Muhtemelen bunları ihtiyaca göre bölgede kullanacak veya çatışmalar Batı tarafından Ermenistan’a kaydırılırsa orada kullanacak.
Bölgedeki olaylarla doğrudan ilgili olan İran, yıllardır imza atmadığı nükleer enerji ile ilgili Batı’nın dayatmasını yakın zamanda kabul ederek bir anlaşmaya imza attı. Bence İran, elinin serbest kalması için bunu yaptı. ABD ile Batı’yı, yıllardır ambargo uygulanan ve tüketime aç büyük bir nüfusa sahip olan ülkedeki pazarın ele geçirilmesi ve petrol/doğalgaz gibi hammaddelerin uygun fiyata alınması konusunda birbirine karşı kullanmak ve sadece Suriye sorununa odaklanmak istiyor. Ayrıca Suudi Arabistan ile ortaya çıkan sürtüşmelerde de daha rahat olmak istiyor. Öte yandan İran’da etnik uyanış son yıllarda giderek yükselmekte. İran buna engel olmak için diğer sorunlarından bir süre için kurtulmak ihtiyacını hissediyor olabilir.
Türkiye’ye gelirsek, güvenlik güçleri alışık olmadığımız bir şekilde kar kış demeden, şehirlerde devlet içinde devlet olmaya çalışan PKK’ya karşı kararlı bir biçimde operasyonlar yaptı. Bence amaç, bahara kadar bu sorunu çözmek. Çünkü eğer PYD ile işbirliği içindeki bir PKK, sınıra yakın bölgelerdeki yerleşim yerlerinin kontrolünü elinde tutarsa, bu durum bölgede büyük bir tehdit oluşturma potansiyeline sahip. Türkiye ayrıca, Rusya ile ilişkilerin bozulması pahasına Suriye’de Türkmen kartını daha kararlı bir şekilde kullanmaya başladı. Bu da yakında aktif bir tutum sergileyeceğine işaret etmektedir.
Suudi Arabistan, İran kaynaklı Şii hareketleri yüzünden iç karışıklık çıkmasından endişeli. İçerde Şii gruplar sıkı bir şekilde kontrol altına alındı. İslam Barış Gücü adı altında Ortadoğu’da Sünni bir askeri birlik oluşturmaya çalışıyor. Suriye, bölgeye İran ve Rusya’yı sokması dolayısıyla Suudi Arabistan için önemli bir tehdit. Nitekim baharda Suriye’ye gireceğine dair söylentiler arttı.
ABD, Gürcistan ve Ukrayna’da Rusya’yı sınırlama çabalarında çok başarılı olamadı. Bu ülkelerin bir kısmı koparak Rusya’nın eline geçti. Şimdi Rusya’yı Akdeniz’de sınırlayarak mevzi kazanmak istiyor. Ayrıca IŞİD gibi örgütlerden daha önce çektikleri göz önüne alınırsa bu örgütü daha fazla güçlenmeden ortadan kaldırmaya çalışması normal görünüyor. Kuzey Irak’taki bölgesel yönetimi, PYD bölgesini Akdeniz’e ulaştırarak birleştirmek ve denize açılan bir Kürdistan kurmak ABD için bir hedef olabilir.
Fransa, bölgeye tarihi ilgisi olan bir ülke. Suriye 1930’lu yıllara kadar Fransız mandası altındaydı. O zamanlar Nusayriler, Dürziler, Ermeniler ve diğer Hristiyan kökenli halklara dayanan Fransa şimdi Nusayrilerden Esat rejimi sebebiyle kopmuş durumda ama diğer kartlarını oynamaya devam edebilir.
Suriye sorunu artık aynı zamanda bir Irak sorunu haline geldiği için Irak’ta tarihten gelen bağları olan ve şu anda da petrol şirketleri ile Irak’ta aktif olan İngiltere de bölgeye müdahil olacaktır. Irak petrollerinin Akdeniz’e uzanan bir Kürdistan üzerinden Keseb veya Lazkiye vasıtasıyla Avrupa pazarına taşınması İngiltere ve Fransa için uygun bir hareket tarzı olacağından PYD ile birlikte hareket etmeleri mümkün görünmektedir.
Almanya ise daha çok mülteci akınından çekinmektedir. Bunun için biran önce Suriye sorununun çözülmesini istiyor. Bu sebeple olaya müdahil olmaya başladı. Mültecilerin Türkiye sınırında bir tampon bölgede yerleştirilmesini destekleyebilir. Ayrıca, Avrupa’da Ukrayna harekât alanında istediği gibi durduramadığı Rusya’yı bu bölgede sınırlamak isteyecektir.
Bu söylediklerim yukarıda da söylediğim gibi masa veya harita başında yapılmış bir fikir jimnastiği değildir. Bence şimdiye kadar önemli adımlar atılmış, herkes yazın gelmesini beklemektedir. Kanaatimce baharın gelmesiyle birlikte; Mart veya en geç nisan ayında, Suriye’ye karşı çokuluslu bir harekât başlayacaktır. Yukarıda açıkladığım gelişmelerin yanında son günlerde yapılan ikili ziyaretler de buna işaret etmektedir. Biden askeri yetkililerle Türkiye’ye gelmiş, basın önünde Biden ve Türk siyasi şahsiyetleri görünürlerken askeri yetkililer harita başında son koordinasyonları yapmışlardır. Başbakanımız Suudi Arabistan’a Genelkurmay Başkanı ile gitmiş ve Genelkurmay Başkanı nedense muharebe elbisesi (kamuflaj elbise) ile basına fotoğraf verilmiştir. Bence bu bir mesajdır. Yakında Merkel de Türkiye’ye geliyor. Muhtemelen onun yanında da askeri uzmanlar olacaktır. Ayrıca Türkiye zaten şimdiden bazı adımlar atmıştır. Mesela Türkiye, KDP’nin davetiyle yakın zaman önce Musul yakınlarında bir üs kurmuştur.
Tüm bunlar bana göre baharda yapılacak bir harekâta işaret etmektedir. Türkiye bu harekâta Irak’ta; Musul bölgesinden, Suriye’de; Yayladağı ve Kilis bölgelerinden katılacaktır. Bir tampon bölge oluşturduktan sonra da duracaktır. Eğer karar verme merciinde ben olsam İdlip ve Halep’i, en azından bunların kuzeyindeki kırsal bölgeleri ele geçiririm. Böylece PYD’nin Afrin ile birleşip denize çıkması veya Esat ile temasa geçmesi önlenecektir. Ayrıca Türkmen bölgesi ele geçirilerek Türkmen varlığının yok edilmesi önlenecektir. Diğer yandan Esat rejiminin kuzeyden daima tehdit edilebileceği bir konum elde bulundurulmuş olacaktır. Zaten bunu gören Rusya ve Esat bu durumu engellemek için Eylül 2015’ten beri canla başla çalışmaktadır. Bu sebeple Türkiye’nin Suriye’ye bu iki bölgeden gireceğini değerlendiriyorum.
Diğer bölgelerde de ABD ve AB (İngiliz, Fransız, Alman) askerleri daha çok hava kuvvetleri ve Özel Kuvvetler vasıtasıyla ve özellikle IŞİD üzerine askeri harekât icra edeceklerdir. Ama bunlar kendi askerleri yerine bölgesel aktörleri de kullanabilir. Suudi Arabistan da güney bölgelerine asker sevk edebilir. Nitekim bu yönde açıklamalar yapıldığı ve Esat rejiminin buna karşı açıklamalar yaptığı basına yansımıştır.
Burada çatışmanın taraflarını da şöyle gruplayabiliriz. Türkiye-Suudi Arabistan-Katar ve KDP (KDP Türkiye ile işbirliği yapmaktadır. Çünkü PYD yani PKK kendisinin Suriye’de etkinlik kurmasını engellemektedir. Ayrıca IŞİD, KDP’ye saldırınca kendisini fiilen sadece Türkiye desteklemiştir. Bu sebeple KDP geleceğinin Türkiye’ye bağlı olduğunu görmektedir.) ile NUSRA-Türkmenler-ÖSO ve bazı küçük İslamcı grupların oluşturduğu iç çekirdeğin karşısında Rusya-İran-HİZBULLAH-Esat güçleri ve bazı küçük aşırı sol örgüt militanları olacaktır. PYD hem Rusya ile hem de ABD ve AB ile flört etmektedir. Muhtemelen AB ve ABD desteğinde IŞİD’e karşı savaşacak ve etki alanını Akdeniz’e doğru genişletmeye çalışacaktır. ABD ve AB’nin esas hedefi IŞİD olacak, bunlar Suriye’de PYD ile hareket ederken Irak’ta KDP ile beraber hareket edeceklerdir.
Herkes kendi bölgesini alacak fakat kimse birbiri ile çatışmaya girmeyecektir. En azından ben öyle umuyorum. İnşallah ülkeler arası çatışma yaşanıp ta bölgesel bir sorun uluslararası bir çatışmaya dönüşmez.
Burada yazdığım düşünceler sadece bana ait düşüncelerdir. Herhangi bir özel veya resmi kurum ile bir ilgisi yoktur. Değerlendirmeleri yaparken sadece basın organlarına yansıyan bilgilerden yararlanılmıştır. Bu sebeple brada yapılan değerlendirmeler benden (yazardan) başka hiç kimseyi bağlamaz.

Yararlanılan kaynaklar:
1. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/c9GUw3NkRCH
2. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/PSRGoYX1Afu
3.https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/HeE5hxeaPEE
4. https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/M2zrbnind3A
5.https://plus.google.com/113112819449390171843/posts/aZnekY8tPxe
6. Gazeteler, dergiler ve Tv haber kanalları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder