27 Kasım 2015 Cuma

Suriye İç Savaşı’nın Yapısal Sebepleri ve Ortaya Çıkan Gelişmeler.

Metinde Geçen Önemli terimler: Suriye İç Savaşı, Rusya, Düşen Rus Uçağı, Maruniler, Nusayriler, Suriye Türkmenleri, Suriye Kürtleri, Şam, Halep, Hama, Humus, Lübnan, HİZBULLAH, Suriye'nin Jeopolitik Yapısı, 3. Dünya Savaşı.

     Suriye, tarih boyunca, Kuzeyde Toros Dağları, batıda Akdeniz, Güneyde Sina Yarımadası ve doğuda çöl ile kaplı araziler arasında uzanan bir coğrafi bölge Suriye olarak tanımlanmıştır. Bu bölge 18'inci Yüzyılda Avrupalı Tüccarla tarafından Levant, Araplar tarafından ise çok eskiden beri Bilad al Şam olarak tanımlanmaktaydı.
     Suriye, tıpkı Kafkasya gibi klasik ara bölge özelliğinden dolayı kendisini her zaman güçlü devletlerle kuşatılmış olarak bulmuştur.  Anadolu ve Mısır ile Dicle ve Fırat Nehirleri arasındaki topraklar daha fazla nüfusun yaşamasına imkân verdiği için bu bölgelerde her zaman Suriye’ye göre daha güçlü devletler kurulmuştur. Bu bölgelerde bulunan herhangi bir devlet güçlenerek genişlemeye başlayınca doğal olarak yönünü hemen Suriye'ye dönmüştür.
     Bu sebeple Suriye genellikle; bölünmüş veya komşularınca işgal edilmiş, çok zayıf, içyapı olarak parçalanmış ve coğrafi olarak kırılgan olduğundan hiç bir zaman kendi ayakları üzerinde duramamıştır. Bu durum aslında güçlü devletler arasındaki sınır bölgelerinin genel kaderidir.
     Etrafındaki üç bölgenin aksine Suriye coğrafyası, iç parçalanmaları önleyecek güçlü ve doğal bir yapıdan yoksundur. Bir Suriye devleti, yaşayabilmek için sadece deniz ticareti yapabileceği bir sahile ve deniz güçlerine karşı korunmaya değil aynı zamanda gıda ve güvenlik sağlayacak verimli bir araziye de ihtiyaç duymaktadır. Ancak Suriye'nin zorlu coğrafyası buna uygun değildir.
     Suriye'nin uzun ve çok dar bir sahili vardır. Dağlar denize çok yakın yerlerden başlamakta ve dik bir şekilde hemen yükselmektedir. İçeriye gittikçe dağlar ve platolarda oluşan bir arazi ortaya çıkmaktadır. Bu parçalı yapı tarih boyunca çeşitli azınlıklar, özellikle de diğer bölgelere göre farklı din, inanç ve kültüre sahip küçük gruplar için sığınak olmuştur. Bunun sonucunda buraya sığınan küçük gruplar; doğulu diğer bölgelerdeki güçlü dini ve kültürel gruplar ile batıdan gelen istilacılara karşı kendilerini tecrit etmişler fakat varlıklarını sürdürebilmek için, fırsat bulduklarında kim olurlarsa olsun herkesle işbirliği yapmışlardır.
     Akdeniz’le iç bölgeleri ayıran uzun dağ bariyeri, Asi Irmağı boyunca kendini düzlüklere bırakır ve Bekaa Vadisi, Anti Lübnan Dağları bölgesi, Havran Platosu ve Dürzi Dağları boyunca tekrar keskin bir şekilde yükselmeden önce, buradaki küçük gruplara, korunmak ve savunmaya hazırlanmak için büyük bir engebeli arazi sağlar.
     Anti Lübnan Dağlarının hemen doğusundaki, Barada Nehri, doğuya doğru akar ve çölde bir vaha oluşturur. Bu vahada tarihin en eski dönemlerinden beri varlığını sürdüren Şam şehri vardır. Sahile karşı iki dağ silsilesi ile korunan ve doğuda çöllerle çevrilmiş olan Şam doğal bir kale gibidir. Bu sebeple merkezi Suriye’de olan devletler Şam’ı daima başkent yapmışlardır. Fakat bu kalenin bir başkent olarak bölgesel bir değeri olabilmesi için, dağlar arasından batıya, Lübnan sahillerindeki Akdeniz limanlarına giden bir koridora ve aynı zamanda kuzeye doğru; Humus, Hama, İdlip ve Halep'e giden yollara ihtiyacı vardır.
     Şam'dan kuzeye giden arazi şeridi, sahil şeridine göre, homojen bir nüfus için daha müsait bir yapıdadır. Kuzeyde Halep; Bereketli Hilal'in ağzı boyunca konuşlanmış, Anadolu ve kuzey arasında Humus kapısı yoluyla batıya, Akdeniz’e ve güneye doğru Şam'a açılan bir doğal ticaret koridorudur. Bu sebeple her zaman Şam yönetimi için hayati bir ekonomik merkez olmuştur. Fakat Halep, güçlü Anadolu devletleri için de bir hedef olmuş ve daima saldırılara maruz kalmıştır.  Öte yandan Halep bazen de, Şam'a uzak mesafede oluşunu Şam'a karşı isyan etmek için kullanmıştır.
     Şam'dan doğuya gidince; Mezepotamya ve Suriye arasında bağlantıyı sağlayan çorak bir bölge olan geniş bir çöl bulunmaktadır. Bu bölgede yaşamaya uygun çok az yer olduğundan burada nüfus yoğunluğu daima az olmuştur. Bu sebeple, bu bölge tarih boyunca, daha çok kervan tüccarları ve Bedevi aşiretleri, günümüzde de Radikal İslamcı gruplar gibi küçük gruplar tarafından kullanılmıştır.
     Suriye'nin demografisi zamana göre büyük değişiklikler göstermiş, Bizans döneminde çoğunluğu Ortodoks Hristiyanlar oluştururken Müslümanların fethi ile daha büyük bir dini çeşitlilik ortaya çıkmıştır. İslami mezhep çatışmalarının başlamasından sonra bir miktar Şii nüfus ta bölgeye yerleşmiştir. Fakat zamanla, Mezopotamya, Mısır ve Anadolu'dan gelen birçok Sünni hanedanlıklar sayesinde nüfusun çoğunluğu Sünni Müslümanlara geçmiştir. Sünniler ağırlıklı nüfus haline gelirken; Arap Çölü ve Şam ile Halep arasında kalan bölgedeki daha muhafazalı sahile yakın dağlık bölge bir azınlıklar mozaiği haline gelmiştir. Bundan sonra bu azınlıklar, birbirleri ile ittifaklar kurarak ve deniz aşırı uzak bir deniz gücü ile işbirliği yaparak iç bölgelerdeki dominant Sünni çoğunluğa karşı bir denge kurmaya çalışmışlardır.
     Suriye bu dini gruplaşmanın yanında milliyet esasına göre de çok sayıda ayrı unsuru barındırmaktadır. Bu milliyetlerden en büyük unsur (Sünni ve Nusayri mezheplerinden ve bir miktar Hristiyan’dan oluşan) Araplardır. Bunun dışında, Batı kaynaklarında ısrarla yok sayılarak gösterilmemesine rağmen Suriye’de oldukça büyük bir Türkmen nüfusu da bulunmaktadır. Daha Selçuklular döneminde bölgeye gelen Türkmenler, bu dönemde ve sonrasında devleti yöneten hâkim bir unsura mensup oldukları için genellikle şehirlerde ve stratejik arazi kesimlerindeki köy ve kasabalarda yerleşmişlerdir.
     Suriye’deki toplam Türkmen sayısının 300 binden 3,5 milyona kadar değişik miktarlarda olduğu iddia edilmektedir. Türkmenlerin büyük çoğunluğu Sünni olmakla birlikte önemli miktarda Alevi Türkmenler de bulunmaktadır. Türkmenler, yoğunluk olarak Halep, Humus, Hama, Lazkiye, Golan Tepeleri, Şam, Dara ve İdlib gibi önemli şehirlerde ve bu şehirlere bağlı köylerde yaşamaktadırlar. Türkmenler, sadece köy ve kasabalarda Türkçe konuşabildikleri için köylerde dillerini koruyabilmiştir. Şehirlerde yaşayan çoğu Türkmen ise, dillerini unutmuş olsalar da Türkmen kökenli olduklarını bilmektedirler.
     Suriye’de varlıkları son yıllarda konuşulmaya başlanılan diğer bir etnik grup ta Kürtlerdir.  Kürt nüfusu birbirleriyle irtibatı olmayan üç bölgede yaşamaktadır. Bu nüfusun yüzde 30’u Afrin ve civarındaki Kürt Dağı bölgesinde, yüzde 10’u Ayn el Arab (Kobani) bölgesinde, yüzde 40’ı Cezire (Kamışlı) bölgesinde, kalan kısmı ise değişik bölgelerde yaşamaktadırlar. Bu Kürtlerin çoğu bölgeye sonradan gelmiş olup diğer etnik gruplara göre daha az Suriyeli olarak kabul edilmektedir.
     Suriye’nin, kısa sürede çok sayıda gruba ayrılarak yoğun bir iç savaşa girmesinin temelinde bu etnik ve dini yapı ile geçmişte bu yapıyı kullanarak egemenliğini sağlamaya çalışan Fransız sömürgeciliğinin yarattığı gruplar arsındaki yoğun nefret duygusu vardır. Suriye ve çevresi ile çok erken dönemlerden beri güçlü ticari bağlantıları olan Fransızlar, bölgede etkin olabilmek için daima azınlıkları maniple etme stratejisi uygulamışlardır.
     Fransızlar daha çok; Lübnan'da Marunî Hristiyanları ve Suriye’de sahil kesiminde yaşayan Nusayrileri ön plana çıkarmışlardır. Nusayrilere dini bir statü ve kabul edilebilirlik kazandırmak için onları Arap Alevisi olarak isimlendirmiş ve Fransız mandası süresince Suriye ordusunu bunlarla doldurmuşlardır. 1943 yılında Fransız mandası sona erince, Nusayriler orduya ve özellikle de subay kadrolarına hâkim durumdaydılar. Nitekim bunlardan biri olan Hafız Esat'ın 1970 yılındaki darbesi ile Suriye'de tam olarak Nusayri egemenliği başlamıştır. Bundan sonra ülke nüfusunun çok küçük bir bölümünü oluşturan Nusayriler çoğunluğu oluşturan diğer unsurları yönetmişlerdir.
     Bunun için de, devlet yapısını halkın her hareketini kontrol altına alabilecek ve her türlü başkaldırıyı anında ortadan kaldıracak şekilde örgütlemişlerdir. Bu sistemin temelini Muhaberat ismindeki istihbarat teşkilatı oluşturmuştur. Muhaberat ülkeyi kısa sürede tamamen eline almış, 2-3 ev olan mezralarda bile mutlaka bir eleman bulundurarak, büyük şehirlerden kırsalın en ücra köşesine kadar acımasız bir kontrol sistemi kurmuştur.
     Muhaberat sadece bir istihbarat örgütü değildir. Çünkü muhaberat devlet memurlarını da kontrol altında bulunduracak şekilde devlet kurumlarının tamamına personel görevlendirmiştir. Bunların bir kısmı da kimliği açıkça bilinen personeldir. Suriye sınırında görev yaptığım yıllarda huduttan sorumlu Suriyeli albayla yaptığımız her görüşmeye bir Muhaberat binbaşısı da katılıyor ve karşılıklı görüşülen konuları ancak o onaylarsa Albay imzalayabiliyor veya kabul edebiliyordu. Yani denilebilir ki Suriye’nin bir istihbarat örgütü değil de Muhaberat’ın bir Suriye Devleti vardı. Devlet adeta istihbarat devleti olmuştu.
     Bunun yanında diğer unsurların isyanını bastıracak şekilde ordu haricinde Cumhuriyet Muhafızları diye ayrı bir askeri birim kurulmuştu. Genellikle Suriye’nin en iyi araç, silah ve teçhizatına sahip olan bu birimin birliklerine Esat ailesi veya yakınları komuta ediyor ve 1980’li yıllarda Müslüman Kardeşler ’in Halep ve civarında başlattığı isyanda olduğu gibi, isyancıları yaş ve cinsiyetlerine bakmaksızın acımasızca yok ediyordu.
     Bu durum da, kendisinin sistemden dışlandığını düşünen Sünni kesimde, devlete ve devleti idare ettiğini düşündüğü kesimlere karşı çok katı bir düşmanlık ortaya çıkarmıştı. 2000’li yıllarda hudutta çalışırken benim konuştuğum her Sünni Arap ve Türkmen devletten ve Nusayrilerden nefret ediyor ve bir gün fırsat çıkarsa onların kendilerine yaptığı zulmün hesabını mutlaka soracaklarını söylüyordu. Zaten alt yapısı olan bu ayrışma ve düşmanlığın da etkisiyle 2010 olayları hemen büyüyerek bir iç savaşa dönüşmüştür.
     Çatışmalar, bu gün iddia edildiği gibi sadece basit bir mezhep ayrımcılığından çok, devlet yönetimine katılanlar ile onların baskısına uğradığını düşünenler arasındaki biriken nefret ve düşmanlık sebebiyle birden bire her yere yayılmıştır. Çatışmalarda tarafların birbirlerine çok acımasız davranmalarının temelinde de uzun süredir biriken nefret duygusunun etkili olduğunu düşünüyorum. Bu nefret, özellikle Suriye’nin kuzeyi bölgesinde, 1980’lerdeki isyan hareketlerinin suçlu-suçsuz ayırmadan çok sert bir şekilde bastırılması ve ardından yoğun muhaberat baskısından kaynaklanmaktadır. Zaten taraflara bakarsanız, eski hükümetle işbirliği içindeki Bazı Sünni Arap kabileleri hala merkezi hükümeti desteklemeye devam ederken muhalefet grupları ise bu Sünnilerle de çatışmaktadırlar.
     Netice olarak bu iç savaş, uzun süreli bir birikimin patlamasından başka bir şey değildir. Ancak patlama o kadar şiddetli olmuştur ki bundan sonra, parçalanan yapının gelecekte yeniden bir araya gelmesi mümkün görünmemektedir. Bu patlama sadece Suriye’de değil, neredeyse tüm dünyada bazı şeylerin dağılmasına da sebep olmuştur. Zamanla, birçok devletin çatışan tarafların birinin yanında yer almaya başlaması ve çatışmalara fiilen destek vermesiyle, bu bölgesel çatışma artık bir dünya sorunu olmaya ve ‘’Dünya güç mücadelesinde ben de varım.’’ diyen devletlerin model bir arazide yaptığı üçüncü dünya savaşı niteliğine bürünmeye başlamıştır. Bu minyatür dünya savaşının ilk sürtüşmesi de Rusya ile Türkiye arasında yaşanmış, bunun sonucunda zayiat veren ilk ülke Ruslar olmuştur. Suriye sorunu uzamaya devam ederse, tüm bu gelişmelerden sonra, bu tür sürtüşmelerin artması ve model arazi savaşının genişleyerek en azından bölgesel bir savaşa dönüşmesi riski, artık o kadar uzak bir ihtimal olarak görünmemektedir.
     M.Ç. 25.11.2015

Suriye ile bağlantılı diğer bir yazımı okumak isterseniz: 
Putin’in Yönetimindeki Rusya’nın Uyguladığı Emperyal Strateji ve Suriye Gerçeği.

     Kaynakça:
     Stratfor Düşünce Kuruluşu'nun internet sitesi.
     http://www.turkomania.org/tr/wp-content/uploads/1-syria-ethnic-map-turkmen-ethnicity-population-and-density22.jpg
            http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2015/01/05/7393/suriye-kurtleri-suriyenin-kuzeyinde-etnik-yapi-ve-kurt-nufusu

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder