30 Aralık 2015 Çarşamba

Coğrafyanın Savaş ve Askerlik Üzerindeki Etkileri. The effects of Geography on war and military service.

6. Coğrafyanın Savaş ve Askerlik Üzerindeki Etkileri. The effects of Geography on war and military service.

Bir Fransız coğrafyacı; ‘’Coğrafya her şeyden önce savaş yapmaya yarar.’’ başlıklı bir kitap yazmıştır. Bu coğrafyacı coğrafyanın askeri harekât üzerine etkilerine dikkat çekmek için böyle iddialı bir tez ortaya atmıştır. Ancak bu coğrafyacıdan yüzyıllar önce İslam bilgini İbn-i Haldun ondan daha da ileri giderek Mukaddime isimli kitabında aslında sadece savaşların değil, insan ırklarının, kültürlerinin ve devlet şekillerinin dahi coğrafyanın etkisine göre oluştuğu ve geliştiğini açıklamaya çalışmıştır. İnsanlar gibi toplumları ve devletleri de canlı varlıklar olarak düşünen İbn-i Haldun bu eserinde devletlerin doğması, gelişmesi ve ölmeleri safhalarını ve bu arada coğrafyanın (yeryüzü şekilleri, iklim ve hava şartları, bitki ve hayvan çeşitleri) bunlar üzerindeki etkilerini uzun uzun açıklamaya çalışır.
Bana göre de, her şeyin olduğu gibi orduların ve savaş kültürünün oluşmasında da belirleyicisi olan esas unsur coğrafyadır. Coğrafya derken kastettiğimiz; yaşanılan bölgenin yeryüzü şekilleri, iklimi, hava şartları, deniz-göl-akarsuların bulunup bulunmaması, bitki örtüsü, toprak yapısı, bölgede yaşayan hayvan çeşitleri, maden vb. doğal kaynakları gibi coğrafyaya ait her şeyi kastediyoruz.
Burada coğrafyanın bu etkisini gösterecek birkaç örnek vermekte fayda görüyorum. Tahılların tarımının yapılmasına Ortadoğu ve Anadolu’da, pirincin tarımının Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya’da yapılmaya başlanmasının tek bir sebebi vardır. Bu bitkilerin anavatanları bu bölgelerdir, yani ilk ilkel türleri bu bölgelerde bulunuyordu. Bu bölgelerde, bu türlerin ekiminin yapılması için uygun sulak ve düz alanlar bulunduğundan ve ayrıca iklim de bu bitkilerin geliştirilmesine uygun olduğundan bu bitkiler geliştirilerek tarım toplumuna geçiş ilk olarak bu bölgelerde başlamıştır. Göçebelikten tarım ekonomisine bu geçiş, şimdiye kadar açıklamaya çalıştığımız gibi yerleşik toplumların oluşmasından şehirleşme, devletleşme, ordulaşma, kültürün oluşumu ve hatta dinlerin oluşum ve gelişimine kadar tüm insan gelişiminde belirleyici bir unsur olmuştur.
Askeri alandan bir örnek verecek olursak; Orta Asya Türk kavimlerinin atlı göçebe bir hayat tarzı geliştirmeleri ve diğer bölgelerde piyade ağırlıklı ordular teşkil edilirken buralarda hafif süvari ordularının oluşmasının da temel sebebi coğrafyadır. Tarım yapmaya uygun olmayan ancak uçsuz bucaksız düzlüklerde küçükbaş hayvancılığı yapmaya müsait bir coğrafyada sürekli yağmurları ve yeşil otları takip eden göçebe bir hayat tarzının seçilmesi kadar doğal bir şey olamaz. Bu hareketli yaşam kadar, arazinin gizlenecek hiçbir yer olmayan bu düzlüklerden oluşması da hız ve menzilin diğer bölgelere göre daha önemli olmasına sebep olmuştur. Sürüden bir koyunu kapan kurtları uzaktan vurmak veya hayvanları çalan hırsızları takip etmek için iki şey gereklidir: hız ve uzun menzil. Bu sebeple Türkler ve Moğollar gibi step ulusları diğer uluslara göre çok daha uzun menzile sahip kompozit yayları geliştirmişler ve anavatanları bu bölge olan atları evcilleştirerek her yerde yaygın olarak kullanmışlardır.
Eski Sümer vb. medeniyetlerinin kalıntıları olan anıtlardaki kabartmalara bakılırsa burada krallar veya komutanlar genellikle yaban eşekleri üzerinde veya bu hayvanların çektiği arabalar üzerinde resmedilmişlerdir. Neden at değil de eşek diye düşünecek olursak, buna verilecek tek bir mantıklı cevap vardır. Çünkü Ortadoğu’da yaban eşeği ve develer yabani olarak bulunduğundan bu hayvanlar evcilleştirilip kullanılmış, serbestçe koşup hareket edebilecekleri büyük düzlüklere ihtiyaç duyan at ise yabani olarak Orta Asya’da yaşadığından bu bölgelere geç dönemlere kadar gelmemiştir.
Bunun gibi daha birçok örnek verilebilir. Hatta kuzey ülkeleri halkının beyaz olmasının çok az güneş görmelerinden, güneye inildikçe insanların ten renklerinin koyulaşmasının çok fazla güneş görmelerinden kaynaklandığını göz önüne alarak coğrafyanın insan tabiatına dahi etki ettiğini kolayca görebiliriz. Diller bile coğrafyanın etkisine göre gelişmiştir. Bu sebeple bu günkü dillerin yaygın olduğu ilk bölgeler belirli coğrafyalarda yoğunlaşmış olarak bulunuyordu. Daha sonra çeşitli sebeplerle yapılan göçler sayesinde bu gün dillerde bir miktar karışma ve iç içe girme durumu ortaya çıkmıştır.
İnsanlar şimdiye kadar açıklamaya çalıştığımız nedenlerle dünyanın yaşanabilir yerlerine doğru sürekli olarak yayılarak, gittikleri yeni bölgeye uygun yeni bir yaşam tarzı oluşturmuşlardır. Kimisi yerleşik hayata geçip tarım toplumları kurarlarken kimisi göçebe/yarı göçebe hayvancılar olmuş, kimisi de kutup bölgeleri, büyük ormanlar ve büyük çöller gibi alanlarda değişik iskân şekilleri geliştirerek avcı toplayıcı olarak yaşamaya devam etmişlerdir. Bu coğrafi zorunluluklar ve oluşturulan yeni yaşam şekilleri sebebiyle dünya üzerinde her çağda değişik gelişmişlik düzeyinde yaşayan birçok insan toplulukları var olmuştur. Kimisi demiri kullanan, yerleşik ve gelişmiş medeniyetler kurarken kimisi de taş devrini yaşamaya devam etmişlerdir. Uygun doğal kaynaklara sahip bölgelerde yerleşik bir kültür kuran topluluklar yazıyı bulmalarının da etkisiyle yavaş yavaş bilgiyi depolayan, geniş bölgelere yayan ve gelecek kuşaklara aktaran gelişmiş medeniyetler kurarlarken zamanla bu medeniyetlerin etkisi ile bu bilgi, din, kültür ve askerlik, aynı veya benzer şartları ihtiva eden başka bölgelere de yayılmıştır.
Tarıma uygun yerlerde yerleşik bir kültür oluşurken tarıma uygun olmayan ve hayvancılık yapan toplumlar Orta Asya gibi çok geniş düzlüklerde mevsimlere göre yağmurları ve yeşil otlakları takip ederek sürekli hareket halinde göçebe kültürleri oluşturmuşlardır. Derin vadileri olan dağlık alanlarda ve dağlarla ovaların kesişim yerlerinde ise bu iki hayat tarzının karışımı bir yaşam gelişmiştir. Tarıma elverişli alanların az olduğu böyle bölgelerde insanlar kışın derin vadiler içinde veya dağların aşağılarındaki küçük düzlüklerde yaşamışlardır. Bu toplumlar, bazen buralara yerleşik bir hayatın göstergesi olan küçük köyler kurup basit evler yaparken yaz aylarında otlar kurumaya başlayınca yaşlı ve hastaları bu köylerde bırakarak kabilenin kalan kısmı ile yeşil otları takip ederek hayvanlarıyla beraber dağlara ve yaylalara göç etmişlerdir. Kış yaklaştıkça tekrar köylerine doğru hareket eden bu insanlar da sürekli mobilize halde bulunduklarından yerleşik tarım toplumundan çok göçebe toplumlara benzemişlerdir.

Bu toplum türlerinin bizim açımızdan önemi, bu yaşam biçimlerinin askerlikle ilgili konulara olan etkileridir. İşte bundan sonra değişik coğrafyalara giderek değişik yaşam şekilleri oluşturan toplumlarda orduların oluşumu ve savaşın gelişimi konusu incelenecektir. 

30.12.2015. M.Ç.

1. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/savas-bir-tercih-degil-bir.html
2.  http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/insanoglunun-ortaya-cks-ve-silah.html
3. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/insan-topluluklarnn-cogalmas-ve.html
4. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/tarm-toplumlarnn-ortaya-cks-ve-ordularn.html
5.http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/farkl-cografyalara-goc-ve-bu-bolgelerde.html
6. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/cografyann-savas-ve-askerlik-uzerindeki.html
7. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/ortadogu-ve-anadoludaki-tarm.html
8. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/daglk-bolgelerde-yasayan-tolumlarda.html
9. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/steplerde-yasayan-gocebe-topluluklarda.html
10. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/tecrit-edilmis-buyuk-bolgelerde.html
11. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/dsa-ksmen-ack-buyuk-bolgelerde-ordularn.html

12. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/denizci-uluslarda-ordularn-olusumu-ve.html
13. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/diger-bolgelerde-ordularn-olusumu-ve.html

14. http://sisteorileri.blogspot.com/2015/12/sonuclar-results.html


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder