Soğuk Savaş'ın sona ermesinden 2001
yılına kadar olan dönemde uygulanan güvenlik stratejileri.
Kafkasya’da
meydana gelen gelişmelere karşı uygulanan strateji.
Soğuk Savaş sona
ererken Türkiye’yi doğrudan etkileyebilecek ilk çatışmalar Kafkasya’daki
bağımsızlık hareketleri ile birlikte ortaya çıkmıştır.[1]
Kafkasya’da, Sovyetler Birliği’ne karşı ilk bağımsızlık hareketi Azerbaycan’da
başlamıştır. Bunu tetikleyen unsur da Karabağ Özerk Bölgesi’ndeki Ermenilerin,
Ermenistan ile birleşme yönünde attığı adımlar ve ardından ortaya çıkan
çatışmalarda Sovyetler Birliği’nin sessiz kalması olmuştur. Böylece 17 Kasım
1989 tarihinde Bakü’de başlayan mitingler, 5 Aralık 1989 tarihine kadar sürmüş,
bunun üzerine Sovyetler Birliği, 24 Aralık 1989 tarihinde, Bakü ve
Azerbaycan’ın 17 ilinde olağanüstü hal ilan etmiştir. Bu tedbir Azerbaycan
halkının tepkilerini bastıramayınca Rus askeri birlikleri, 19 Ocak 1990 gecesi
Bakü’ye girip silahsız halka ateş ederek büyük bir katliam yapmıştır.
Ağustos 1991’de,
Moskova’daki askeri darbe başarılı olamayınca, Yeltsin’in önderliğinde Rusya
Federasyonu bağımsızlığını ilan etmiş ve böylece Sovyetler Birliği’nin
dağılması süreci başlamıştır. Bu gelişmelerin ardından, 8 Eylül 1991’de yapılan
seçimle, Azerbaycan Komünist Partisi sekreteri Vezirov’un yerine Ayaz
Muttalibov devlet başkanı olmuştur.[2]
Bundan sonra, 17 Kasım günü, Azerbaycan parlamentosu bağımsızlığı onaylamıştır.[3]
Bağımsızlık
ilanının ardından Azerbaycan’da bir türlü istikrar sağlanamamıştır. Bunun temel
sebebi Ermenilerle yaşanan çatışmalardır. Bu olaya yeterli tepki vermeyen
Muttalibov, 6 Mart günü istifa etmek zorunda kalmış, 7 Haziran günü yapılan
seçimlerde Cephesi’nin adayı Ebulfeyz Elçibey devlet başkanı seçilmiştir.
Elçibey, Batı ve özellikle de Türkiye yanlısı bir politika izlemeye başlayınca,
Rusya’nın da desteğiyle, Karabağ’daki çatışmalar artmış ve çıkan bir isyan
sonucunda Haziran 1993’te Elçibey yönetimden ayrılmak zorunda kalmıştır.
Devlet başkanlığı
görevine gelen Haydar Aliyev, Rusya ile ilişkileri düzeltme yoluna gitmiştir.
Bu kapsamda 24 Eylül 1993’te BDT’ye üyelik anlaşmasını imzalamış fakat bu
çabaları Ermenilerin altı Azeri şehrini daha işgal etmeye engel olamayınca Ekim
ayından itibaren Rusya’yı yatıştırma politikalarından vazgeçip Batı ile
ilişkilerini geliştirmeye başlamıştır. Bu sırada patlak veren Çeçenistan
Savaşı’nda Rusya, Azerbaycan’ı Çeçenlere destek vermekle suçlayınca ilişkiler yeniden
bozulmuştur. Bu dönemde Aliyev enerji kaynaklarını stratejik bir unsur olarak
kullanarak petrol boru hatları ile ilgili kartını öne sürmüş, böylece Rusya’ya
bağımlılığı azaltmak için Bakü-Tiflis-Ceyhan hattına destek vermiştir.
1996 yılında Rusya,
Çeçenlerle anlaşma imzalayınca ilişkiler düzelmesine rağmen 1999’da
Çeçenistan’da çatışmalar tekrar başlayınca ilişkiler yine bozulmuştur. Rusya’da,
Ocak 2000’de Yeltsin’in yerine seçilen Vladimir Putin Yeni Güvenlik Doktrinini
ilan etmesi ilişkilerin seyrini tekrar değiştirmiştir. Bu doktrin BDT
ülkelerinde Rus hâkimiyetini amaçlıyordu. Bu kapsamda Putin Güney Kafkasya’da
azalan Rus etkisini tekrar güçlendirmek için 9-10 Ocak 2001’de Bakü’yü ziyaret
etmiştir. [4]
Bundan sonra Rusya ve Türkiye arasında Azerbaycan’da etkili olmak için yapılan
mücadele şiddetlenmiş, bu mücadelede diğer bir taraf ta Azerbaycan Türkleriyle aynı
mezhepten olmasını kullanarak etkili olmaya çalışan İran olmuştur.
Kafkasya’nın diğer
bir sorunlu bölgesi de Gürcistan olmuştur. 1988 yılında Bakü’de başlayan özgürlük
hareketleri kısa süre içinde Gürcistan’a yayılmış, Sovyetler Birliği’nin tüm
baskılarına rağmen Gürcistan, 1990 yılının Mart ayında bağımsızlığını ilan etmiştir.
Bunun üzerine Rusya’nın da desteğiyle ülkede ayrılıkçı olaylar ortaya çıkmıştır.
Bu dönemde, Gürcistan-Türkiye ilişkileri de Gamsahurdia’nın aşırı milliyetçi
politikaları ve yurtlarından çıkarılmış olan Ahıska Türklerinin geri dönüşüne
izin vermemesi sebebiyle iyi değildir.
1991 yılının Aralık
ayında kurulan Rusya Federasyonu da Sovyetler Birliği politikalarına devam
edince ülkedeki istikrarsızlık sebebiyle Gamsahurdia 6 Ocak 1992’de yönetimi
bırakmak zorunda kalmış ve Eduard Shvardnadze yeni devlet başkanı olmuştur.
Bundan sonra Gürcistan-Rusya ilişkilerinde bir yumuşama olmuş fakat Shvardnadze
tamamen Rus yanlısı bir politika izlemediği gibi ülkedeki Rus üslerinin
kapanmasını da gündeme getirmeye başlamıştır. Bunun üzerine Rusların desteğiyle
Abhazya’daki çatışmalar tekrar yoğunlaşmış ve bölge fiilen Gürcistan’ın
kontrolünden çıkmıştır.[5]
Rusya’nın baskılarına dayanamayan Gürcistan, 1993 yılında, Bağımsız Devletler
Topluluğu (BDT)’na girmek zorunda kalmıştır.
Shvardnadze
döneminde Türk-Gürcü ilişkileri de hızlı bir şekilde gelişmeye başlamıştır.
Buna Hazar havzasındaki petrol ve doğalgazın Gürcistan üzerinden Türkiye’ye
ulaştırılması projeleri de katkı sağlamıştır. Gelişmelerin ardından Rusya, 1999
yılında İstanbul’da yapılan AGİT zirvesinin ardından, Gürcistan’daki üslerini
kapatmak zorunda kalmıştır.[6]
Diğer bir Güney Kafkasya devleti olan Ermenistan’da,
1989 yılında kurulan Ermeni Ulusal Hareketi (EUH), 1990 Ağustos’unda, Sovyet
Ermenistan Hükümeti’ni kurduğunu ilan etmiş ve devlet başkanlığına Levon Ter
Petrosyan seçilmiştir. Ermenistan Eylül 1991’de de bağımsızlığını ilan etmiştir.
Diğer Kafkas
ülkelerinin milliyetçi ve Rusya karşıtı politikalarının tersine Ermenistan bağımsızlığın
ardından tamamen Rusya yanlısı bir politika izlemiştir. Böylece Ermenistan,
Rusya için bölgedeki tek dayanak noktası olduğundan, Karabağ Savaşı dâhil tüm
bölgesel sorunlarda Rusya tarafından desteklenmiştir. Ermenistan, 1991’de, BDT’ye[7] ve 1992 yılında Kolektif Güvenlik Anlaşması
Örgütü (CSTO)’ne[8] üye olmuştur.
Böylece, Rusya ile
askeri ve politik işbirliğini, kendi savunması ve güvenlik politikası için bir
ana unsur olarak gören Ermenistan, 18 Nisan 1997’de ülkesinde bulunan Rus
üslerinin hukuki statüsünü onaylamıştır. 1998 yılının Şubat ayında devlet
başkanı olarak seçilen Robert Köçeryan [9]
da tamamen Rusya’ya dayanan bir politika yürütmeye devam etmiştir.[10]
Ermenistan, bir yandan Karabağ ve arada kalan Azerbaycan topraklarını işgal
ederken diğer yandan bölgede kuzey-güney istikametinde bir güvenlik mihveri
yaratmak maksadıyla İran ile ilişkilerini geliştirmeye çalışmıştır. Azerbaycan
ile çatışmasına rağmen, Rusya ve Karadeniz ile bağlantısını sağlayan Gürcistan
ile bir çatışmadan özellikle kaçınmış, hatta Gürcistan’daki Ermeni azınlığın
bağımsızlık yönündeki hareketlerini de dizginlemiştir.
Bu gelişmeleri
başından itibaren büyük bir dikkatle takip eden Türkiye, Soğuk Savaş süresince
ana tehdit olarak gördüğü Sovyetler Birliği ile arasında tampon devletler oluşturmak,
Sovyet askeri varlığını sınırlarından olabildiğince uzaklaştırmak için Kafkasya’da
kurulan yeni devletlerin bağımsızlıklarını derhal tanımıştır. Türkiye bu
devletlerin bağımsızlıklarını desteklerken bölge ülkeleri arasında seçici
davranmak durumunda kalmıştır. Bu dönemde, Karabağ Savaşı sebebiyle Ermenistan
ile ilişkiler daha kurulmadan bozulmaya başlamış ve Türkiye doğal olarak
Azerbaycan’ı desteklemiştir. Gürcistan ile başlangıçta soğuk başlayan ilişkiler
ise ortak tehditlerle mücadele etmeleri sebebiyle zaman içinde hızla gelişmiştir.
Türkiye-Gürcistan ilişkilerinde en hassas konu Türkiye’de de büyük miktarda nüfusa
sahip olan Abhazlar ile ortaya çıkan çatışma olmuştur. Türkiye, iç baskılara
rağmen stratejik önceliklerini göz önüne alarak resmi düzeyde Abhazları
desteklemekten daima kaçınmıştır.
Türkiye,
bağımsızlığını kazanan ülkelere başlangıçtan itibaren destek vermeye çalışırken
Rusya, Ermenistan ile sıkı ilişkiler içine girerek Azerbaycan ve Gürcistan
içinde ayrılıkçı hareketleri destekleyerek bu iki ülkenin
istikrarsızlaştırılması için çalışmıştır. Bu durum, Gürcistan ve Azerbaycan
yönetimlerini, bağımsızlıklarına yönelik tehditlere karşı mücadele edebilmek
için ittifaklar arama politikasına yöneltmiş, bunun sonucu olarak bu devletlerin
dış ilişkileri, iç içe geçmiş üç halka şeklinde ortaya çıkmıştır. Bunlar; bölge
ülkeleri, bölgeye komşu ülkeler ve uzak güç odakları olan ülkelerdir. İlk
halkadaki Ermenistan’ın ve ikinci halkadaki İran’ın RF ile olan yakın işbirliği
Azerbaycan ve Gürcistan’ın Rus tehdidine karşı koyacak ittifak seçeneklerini
sınırlamıştır. Bu sebeple iç halkada Ermenistan’a karşı Gürcistan ve Azerbaycan
ittifakı, ikinci halkada bulunan İran ve RF’den gelen tehdidi dengelemek için
ise bu halkadaki Türkiye ile işbirliği tek seçenek olarak öne çıkmıştır. Türkiye
de; kendi güvenliği, petrol ve doğalgaz boru hatlarının kendi topraklarından
geçirilmesi, Ermenistan’ın İran ve Rusya ile bir jeopolitik eksen oluşturma
çabalarının dengelenmesi maksatlarıyla bu işbirliğini desteklemiştir.
Böylece, SSCB’nin
dağılması sonrası Güney Kafkasya’da Rusya-Ermenistan-İran düşey jeopolitik
eksenini kesen Türkiye-Gürcistan-Azerbaycan yatay jeopolitik ekseni doğmuştur.[11]
Türkiye, kısa süre içinde bu iki ülkeye ekonomik, askeri ve siyasi alanlarda
destek vermeye başlamış, öncelikle bu ülkelerin bağımsızlıklarını korumalarını
ve ülkelerini savunabilecek güçte birer ordu kurmalarını sağlamaya çalışmıştır.[12]
Aynı dönemde, Kuzey
Kafkasya’da Rusya’ya bağlı özerk cumhuriyetler arasında da çatışmalar ortaya
çıkmış ancak Türkiye bu çatışmalara müdahale etmekten kaçınmıştır. İlk çatışmalar
Oset ve İnguşlar arasında ortaya çıkmıştır. 1992 yılında İnguşlar, Sovyetler
Birliği’nin Osetlere verdiği Prigorodny bölgesini geri almak için saldırılara
başlamışlar fakat Ruslar Osetleri destekleyince başarısız olmuşlardır.[13]
Rus tankları Kasım 1992’de İnguş köyleri bombalamış ve katliamlar yapmıştır.
Bu bölgedeki
çatışmalardan en önemlisi olan Çeçenistan Savaşı ise 1994 yılında ortaya
çıkmıştır. Devlet başkanı Cahar Dudayev’in önderliğinde Çeçenistan, 1994
yılında, şeriatla yönetilen bir İslam devleti olduğunu ilan etmiş,[14]
bunun üzerine Rus-Çeçen savaşı başlamıştır. Türkiye Çeçenlere açık destek vermekten
daima kaçınmıştır.[15]
Makalenin kalan kısmını oluşturan bölümleri okumak için:
1. Soğuk Savaş Sonrası Türkiye’nin Uyguladığı Güvenlik Stratejisi (1. Bölüm: Özet, Giriş, Tanımlar.)
[1] Elnur Cemilli,
ABD’nin Güney Kafkasya Politikası, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul, 2007,
s.13.
[2] Cemilli, a.g.e.
s.49-51.
[3] Gabil Hüseyinli,
Azerbaycan’da Siyasal Partiler ve Siyasal İlişkiler, Avrasya Dosyası,
Azerbaycan Özel, İlkbahar 2001, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 161-176
[4] Detaylı bilgi
için bkz. Cemilli, a.g.e., s.47-65.
[5] Elkhan Nuriyev,
Jeopolitik Hamleler ve Yaklaşan Tehlikeler, Kafkasya Vakası, Harp Akademileri
Dış Basın Bülteni, Harp Akademileri Basımevi, İstanbul, Yıl:37, Sayı:279,
2001,s.57-58.
[7] İngilizce
adıyla; CIS (Commonwealth of Independent States) olarak bilinmektedir.
[8] İngilizce
adıyla; CSTO (Collective Security Treaty Organization) olarak bilinmektedir.
[9] Detaylı bilgi
için bkz. Murteza Hasanoğlu-Elnur Cemilli, Güney Kafkasya’da ABD Politikası, IQ
Yayıncılık, İstanbul, 2006, s.135-150.
[10]Yıldız Deveci
Bozkuş, Rusya’nın Gürcistan’a Müdahalesinin Ermenistan’daki Yankıları,
http://www.eraren.org/ index.php?Lisan=tr&Page=Makaleler&MakaleNo=3213,
Son Erişim Tarihi: 11.11.2015.
[11] http://www.eraren.
org/index.php? Page=DergiIcerik&IcerikNo=364, Son Erişim Tarihi:
11.11.2015.
[12] Cemilli, a.g.e.,
s.29-30.
[13] Samuel P.
Huntington, Medeniyetler Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Kurulması, 12.
Baskı, Çev. Mehmet Turhan-Y.Z.Soydemir, Okyanus Yayınları, İstanbul, 2014, s.
415.
[14] Huntington,
a.g.e, s. 402.
[15] Huntington,
a.g.e, s. 416.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder