TÜRKİYE
NEREDE BULUNUYOR 8
İran:
1
Nisan 1979 tarihinde kurulan İran İslam Cumhuriyeti, kendine özgü bir yönetim
biçimine sahiptir. Anayasa’da, egemenliğin yasama, yürütme ve yargı organları
tarafından, Dini Lider’in himayesi altında kullanılacağı kayıtlıdır.
Anayasa’ya
göre Cumhurbaşkanı yürütmenin başıdır. Ancak iç ve dış politika önceliklerinin
belirlenmesi ya da silahlı kuvvetlerin ve emniyet güçlerinin sevk ve idaresi
yetkileri Dini Lider’in uhdesinde toplanmıştır.
Cumhurbaşkanı,
Anayasayı Koruyucular Konseyi’nin onayını almış adaylar arasından, dört yıl süreyle
ve en fazla üst üste iki dönem için halk tarafından seçilir. İlk turda
adaylardan herhangi biri %50’nin üzerinde oy alamazsa, en fazla oy alan iki
aday ikinci turda yarışır.
İran
İslam Cumhuriyeti’nin temel yasama organı olan İslami Danışma Meclisi seçimle işbaşına
gelen 290 üyeden oluşmaktadır. Milletvekillerinin görev süresi dört yıldır. İran’da
seçilme yaşı 27-75, seçmen yaşı ise 18 olarak belirlenmiştir. Meclis, kanunların
oluşturulması ve uluslararası belgelerin onaylanması gibi görevlere sahiptir.
Kabul edilen yasa tasarıları onay için Anayasayı Koruyucular Konseyi’ne sunulur
ve onay alındıktan sonra yasalaşırlar.
İçişleri
Bakanlığı’na kayıtlı 240 siyasi grubun faaliyet gösterdiği İran’da siyasi parti
temelinde bir yapılanma bulunmamaktadır. Siyasi hayatta, partiler yerine daha çok
baskı/çıkar grupları olarak adlandırılabilecek yapılanmalar rol oynamakta, bu
gruplar seçim zamanlarında büyük ittifakların çatısı altında toplanmakta, seçimlerden
sonra tekrar dağılmaktadır.
İran’da
14 Haziran 2014 tarihinde yapılan son Cumhurbaşkanlığı seçimleri Devlet Uzlaştırma
Konseyi Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Hasan Ruhani kazanmıştır.
Cumhurbaşkanı Ruhani ve Hükümeti önceliklerini, nükleer müzakerelerde olumlu
gelişmeler kaydedilmesi ve bu suretle ekonomi alanında önemli adımlar atmak
olarak belirlemiştir.
İran,
400 yıla yakın süredir değişmeyen 560 km’lik bir sınırı paylaştığımız önemli
bir komşumuzdur. Mevcut sınır 1639 yılında yapılan Kasr-ı Şirin anlaşması ile
tescil edilmiştir. İran’da halen Tahran Büyükelçiliğimizin yanı sıra Tebriz ve
Urumiye Başkonsolosluklarımız görev yapmaktadır. İran ise ülkemizde Ankara Büyükelçiliği’nin
yanı sıra İstanbul, Erzurum ve Trabzon Başkonsolosluklarıyla temsil
edilmektedir.
İran
ekonomisi yüksek oranda petrol gelirlerine (İran dünya petrol rezervlerinin %
10’una sahiptir) bağımlı görünmektedir. Devlet, genel olarak ekonominin %
35’ini doğrudan, % 45’ini ise “bonyad” olarak adlandırılan vakıflar aracılığı
ile elinde tutmaktadır. Kalan % 20’lik kesim ise, küçük çaplı ticaret erbabının
(pazar) elindedir.
İran,
Rusya’dan sonra en büyük doğalgaz rezervlerini elinde bulundurmasına karşın (İran
dünya doğalgaz rezervlerinin % 17’sine sahiptir), doğalgaz alanında net ithalatçı
konumundadır. Doğalgaz rezervlerinin sadece %48’lik bir bölümü işletilebilmektedir.
Hâlihazırda İran, boru hattı kanalıyla ülkemize, Ermenistan’a ve Azerbaycan’a
(Nahçıvan) ihracat, Türkmenistan’dan da ithalat yapmaktadır.
2010
yılı içinde, sübvansiyonların aşamalı olarak kaldırılmasına başlanmış, özelleştirme
konusunda önemli adımlar atılmış ve KDV uygulamasına başlanmıştır.
Sanayi
hammadde ve ara ürünleri, gıda ürünleri ve tüketim maddeleri ile teknik
hizmetler ithalatı gerçekleştiren İran, ham petrol, petrokimya ürünleri,
sebze-meyve, halı ve fıstık ihraç etmektedir.
İran’la ikili ilişkilerimiz, içişlerine karışmama, karşılıklı
saygı ve iyi komşuluk ilkeleri zemininde geliştirilmekte ve genel olarak
istikrarlı bir yükseliş çizgisi izlemektedir. Bir zamanlar İran’ın Türkiye’ye
rejim ihraç ettiğinden bahsedilirdi. Son zamanlarda hiç duyulmayan bu ihracatın
ne olduğuna dair belirgin bir ipucu yoktur.
İyi
bir İran-Türkiye ilişkisi sırtını birbirine dayamış dövüşçü görüntüsü verir. İran
Türkiye için doğuya açılan, Türkiye ise İran için batıya açılan kapıdır. İran,
Türkiye için Orta Asya’ya kara yolu ve demiryolu ulaşımı fırsatı sunarken, Türkiye
ise İran için Avrupa’ya giden transit yoldur. İran Türkiye üzerinden doğal
kaynaklarını Avrupa pazarlarına sunma şansını yakalarken, Türkiye de İran üzerinden
Orta Asya, Kafkasya ve Hazar Havzası ile çeşitli ekonomik ilişkiler kurma
yeteneğine sahip olmaktadır. Ekonomide Türkiye, İran sanayisinin tamamlayıcı
unsurunu oluştururken İran enerjide Türkiye’nin ihtiyacını karşılamaktadır.
Bölgesel
güç olma iddiası iki ülkeyi tarih boyunca karşı karşıya getirmiştir. Türk-İran
ilişkilerindeki tarihsel sürecin temeli, Osmanlı ve Safevi Hanedanları arasında
yüzyıllar boyu devam eden, Doğu Anadolu ve Irak toprakları üzerinde ideolojik,
siyasi ve stratejik mücadeleye dayanmaktadır. Bu dönemde, Türkmen geleneklerine
dayalı olarak kurulduğu halde, devletin kurumlaşmasıyla gelişen ve Türkmen
hayat tarzından uzaklaşan ve Osmanlı ekseninde gelişen Sünni kimlik ile,
Anadolu’da yabancılaşma duygusuna kapılan yarı göçebe Türkmenler üzerinde dini
mezhebe dayalı etki alanı kuran Türkmen kökenli Safevi Hanedanlığı ekseninde
gelişen, Şii kimlik arasındaki diplomatik, ekonomik ve stratejik mücadele
sonucunda Türkmenler İran’a, Sünni Kürtler ise Osmanlı’ya yönelmişlerdir. Bölgenin
etnik yapısındaki bu gelişme iki ülke arasındaki sınır sorunları başta olmak üzere
birçok sorunun sosyolojik, psikolojik temelini oluşturmuştur.
1923
yılında Türkiye’de bağımsız ulus devlet modeli olan Türkiye Cumhuriyeti, 1924 yılında
ise İran’da Fars kimliğini temel alan ve monarşi düzenine dayalı Pehlevi
Hanedanlığı kurulmuştur. Bu dönemde ikili ilişkiler monarşi-cumhuriyet karşılaştırması
ekseninde gelişmesine rağmen iki ülkenin Pehlevi ve Atatürk politikalarıyla batıyla
yakın ilişkiler kurması sebebiyle altın çağını yaşamıştır. Bu dönemden sonra İran
ve Türkiye, Pakistan’ı yanlarına alarak Merkezi Anlaşma Organizasyonu’nu
(CENTO) ve bu bölgede ilk bölgesel ekonomik işbirliği örgütü olan Kalkınma İçin
Bölgesel İşbirliği’ni (RCD) kurmuşlardır.
İki ülkenin
sırtını birbirine dayayıp, birlikte hareket etmeleri batıyı oldukça endişelendiriyor.
Batı, İran-Türkiye yakınlaşmasının Arapları etki altına almasından, İran-Arap
yakınlaşmasının Türkiye’yi içine almasından ya da Türkiye-Arap yakınlaşmasının İran’ı
içine almasından çekinmektedir. Çünkü her koşulda oluşan böyle bir ittifakın
gerçekleşmesi Batı’nın Ortadoğu’daki dolaylı egemenliğinin sonu olmaktadır.
11
Eylül sonrası dönemde Amerika’nın Afganistan ve Irak işgalleriyle Taliban ve
Saddam yönetimlerinin ortadan kaldırılması İran’a yeni bir bölgesel etki alanı
kazandırmıştır. ABD’nin amacı İran çevresinde genellikle ABD merkezli meydana
gelen değişimlerden İran’ı dışlamak veya etkisini en aza indirmektir. Batılıların
“İslam dünyasının ittifakını sağlayacak potansiyel gücü olan ülkeler üzerindeki
siyasetleri” İran’ın Araplarla ve Türkiye ile stratejik ilişkiler kurmasını
engellemeye yöneliktir.
Batı’yla
bu çoklu ilişkilerde özellikle ABD - İran ekseninde kuşkusuz en kritik noktada
Türkiye durmaktadır. Türkiye de bölgesel güç olma iddiasındadır. İran’la olan
ekonomik ilişkilerini geliştirmek istemektedir. Bu bağlamda İran ve Türkiye
arasında ticaret hacmi genişlemektedir. Türkiye, İran’dan başlayacak enerji
hatlarının geçişi için topraklarının kullanılmasını istemektedir. İran ise gazının
Avrupa’ya Türkiye üzerinden ulaşmasını istemektedir. Kısacası Türkiye ve İran
başta enerji olmak üzere çeşitli alanlarda bölgesel
ittifak
kurma arzusundadırlar. Ama Türkiye İran ile olan ilişkisinde ABD’nin siyasi ve
ekonomik baskılarına maruz kalmaktadır. Nitekim Türkiye İran’dan aldığı doğalgazın
fiyatını indirmek istemiş, İran fiyat indirimini İran doğalgazının Türkiye üzerinden
Avrupa pazarlarına ulaştırılması şartına bağlamıştır. İran doğalgazının Türkiye
üzerinden Avrupa’ya taşınması Türkiye’ye fevkalade stratejik ve ekonomik çıkarlar
sağlayacak olmasına rağmen ABD’nin baskısı ile Türkiye bu konunun ayrıca ele alınmasını
önermiş; neticede sonu ne zaman geleceği belli olmayan müzakerelere bağlı
olarak ekonomik anlaşmalar askıya alınmıştır.
Kürecik
ilçesine yerleştirilen NATO ya ait Patriot füzeleri, İran tarafından tehdit
unsuru olarak değerlendirilmiş olup, ilişkiler gerilmiştir. Ancak füze
konusunda ilişkiler, esasında, 1990’lı yıllardan beri gergindir. İran’ın ŞAHAP
serisi füzeleri ürettiği 1990’lı yıllarda ortaya çıkmıştı. Başlangıçta kabul
etmediler ama daha sonra elde edilen bilgileri yok sayamayacakları için kabul
etmek zorunda kaldılar. Bu füzelere nükleer harp başlığı takılabilmektedir.
Menzili Türkiye’nin her yerini vurabilecek yeterliliktedir.
İki ülke
arasındaki sorunlardan biri de, İran’a uygulanan uluslararası ambargo süresince,
Türkiye’ye yapılan petrol satışından elde edilen gelirin İran’a altın olarak
sokulması ve bu esnada yapılan yolsuzlukların üst düzey yöneticileri
ilgilendirmesidir. Mevcut İran yönetimi bu konuya el atmış olup, bu konuda suçlu
gördüğü kişiyi tutuklamış ve yargılamaktadır. O zamanın İran cumhurbaşkanı ile
Türkiye başbakanı da bu konuda mevcut yargılama nezdinde şüphelidir. O zamanın
Türkiye başbakanının ilgisi İran’da tutuklanan kişinin bir çalışanı olan Rıza
Sarraf üzerindendir.
Nükleer
güç sahibi ülkeler ile yaptığı anlaşma, İran’ın dış ilişkilerinde elini hem
rahatlatmıştır hem de güçlendirmiştir. Kendisi de artık tescil edilmiş bir nükleer
güçtür.
İran’ın
üye olduğu uluslararası kuruluşlar:
Birleşmiş
Milletler (BM), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Ekonomik İşbirliği Teşkilatı
(EİT), İslam Konferansı Örgütü Parlamentolar Arası Birliği (İKÖPAB), Developing
8 (D-8), Bağlantısızlar Hareketi (NAM), Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü
(KSYÖ), Şangay İşbirliği Örgütü (Gözlemci Üye)
İran’ın nüfusu, 2013 sayımına göre 77.176.930’dur.
Yüzölçümü ise 1.648.195 km2’dir. Türkiye’nin komşuları içinde
yüzölçümü daha büyük olan tek ülkedir.
Komşuları; Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan, Irak Pakistan, Afganistan ve Türkmenistan’dır. Basra Körfezi, Hazar Denizi ve
Hint Okyanusunda kıyısı vardır.
TÜRKİYE NEREDE BULUNUYOR 9’DA GÖRÜŞMEK ÜZERE.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder